Nur Yazgan
Galileo Galilei 1616 yılında o güne kadar yayınladığı bilimsel makaleler yüzünden engizisyonun karşısına çıkarıldı. Sanılanın aksine onun en büyük suçu ‘dünyanın döndüğünü’ iddia etmesi değildi. O suçluydu çünkü Katolik- Protestan mezhep çatışmalarının yükseldiği, cadı avının günlük, sıradan eylemlerden biri haline geldiği günlerde Avrupa’ da yaşıyordu.
1589’da Galileo büyük bir yoksulluk içindeyken matematiğe olan ilgisi sayesinde Pisa’da profesörlük ünvanı elde etti. Kocaman bir masası, gözünün içine bakan öğrencileri, saygınlığı ve düzenli bir maaşı vardı. Elinde ders programı, başka ülkelerden derlediği bilimsel çalışmalar ve eski bilim adamlarına arada bir yaptığı atıflarla ömrünün sonuna kadar mutlu mesut yaşayabilirdi. Ama o bir gün tüm bunları yapmak yerine üniversiteden dışarı adım attı. Cadı avının yaşandığı bir toplumda sanki hiçbir olay yaşanmamışçasına akşamları orada burada toplanarak, birbirlerinin ne kadar da dahi olduğunu söyleyerek yaşayan öteki üniversite hocalarından uzaklaştı böylece.
İşte o gün, üniversitenin pirinç kapısını karanlığın içinde yankılanan büyük bir gıcırtıyla çarpıp çıktığı gün Galileo elindeki bir ağırlıkla Pisa Kulesi’ne doğru yola çıktı. Kendisini özgür, hınzır ve mutlu hissediyordu nedense.. Sonunda kulenin tepesinden elindeki ağırlığı boşluğa bıraktı. Ağırlığı bırakınca ruhundaki kasvet dağıldı, araştırmayan sorgulamayan üniversite ortamının rehavetiyse çok uzaklarda kaldı. Önce ileride ona layık görülecek olan kof ünvanlar ağırlığın peşinden gitti. Sonra maun ağacından yapılmış masası, düzenli maaşı, alacakları diploma için gözünün içine bakan öğrencileri…. O basit düzenek kuleden aşağıya düşerken Galileo’nun ruhu da özgür bilimin peşinden gitti.
Sonra insanlara yüzyıllardır inandıkları bir kavramın aslında bir yanılsamadan ibaret olduğunu söyledi. Ona göre herkesçe kabul edilen Aristo’nun yüzen cisimler ve hareket üzerine kuramı yanlıştı. Bu deneyi sonucunda Galileo doğru ya da yanlış tüm dünyaya ‘eşit koşullar altında bir cismin düşüş hızı ağırlığından bağımsızdır.’ demiş oldu ki bundan önce üniversitesindeki profesörler sonra da din adamları rahatsız oldu. Ve Galileo 1593 ’te bilimi okulun duvarlarından dışarı çıkardığı için üniversiteden kovuldu. Ama tek neden bu değildi elbet.. Tarih boyunca her zaman bedeli olan bir cümle de sarf etmişti Galileo . Bu lanetli söz öbeği: ‘EŞİT KOŞULLAR ALTINDA’ydı .
Sonra herkesçe bilineni yaşadı. Bir gün çıktı ‘Güneş dünyanın etrafında dönmüyor. Ama dünya da sizin etrafınızda dönmüyor. O siz kabul etseniz de etmeseniz de sizi umursamadan hem kendi etrafında hem de güneşin etrafında dönüyor’ dedi.
Engizisyon onu bu sözlerinden dolayı yargıladı. İşkence gördü, tehdit edildi. Sonunda öfkelendi. ‘Ben döndüğünü iddia etmesem de dönüyor dünya..’ diye düşündü. Ve şimdi hepimizin komik bulacağı o tuhaf itirafnameyi imzaladı. İtirafnameye göre dünya güneşin etrafında dönmüyordu. Engizisyon kazanmıştı belki.. Ama o günden beri Pisa Kulesi her gün biraz daha eğdi başını… İnsanlığa doğruları söyleyen bir bilim insanının yok edilişinin utancını anımsatmak için yüzünü yere kapatana kadar; yalanın, sahtekarlığın ve iftiranın karşısında eğilen başlara nispet yaparcasına, yok olana, kırılana dökülene kadar eğilecekti artık.
Galilei Galileo engizisyonun pençesinden kurtulduktan sonra görüşlerini savunmaya devam etti. O zamana kadar fizikten daha soyut kabul edilen bir bilim dalının -matematiğin- saygınlığını savunmaktan; cisimlerin, gezegenlerin hareketlerinin matematikle ispatlanabileceği savından asla vazgeçmedi. Yazdığı bir kitapta engizisyonun işkenceleri altında imzaladığı itirafnameyle ters düşerek dünyanın güneş etrafında döndüğü fikrinde inat edince de 1633 yılında 7o yaşındayken ömür boyu hapse mahkum edildi. Hapisteyken kör oldu ve 1642’de hücresinde hepimizin etrafında döndüğü güneşi bir kere bile göremeden hayata gözlerini yumdu. 1992’de Vatikan bir bildiri yayınladı. Bu bildiriye göre dünya güneşin etrafında dönüyordu ve dini bütün bir hristiyan olan Galileo’dan özür diliyorlardı. Böylece artık uydulardan bile fotoğraflanabilen dünyamız hristiyan dünyasınca ilk defa güneşin etrafında dönmüş oldu.
Pınar Selek genç bir bilim insanı… Sosyolojiyi hayatın kendisi toplumu da bu bilim dalının laboratuarı olarak gören ancak incelediği toplulukların kobay olmadığını bilen bir insan. Yıllar önce bilimin üniversite kapıları ardında icra edilen, akademisyenlere özgü bir alan olmadığını kavradığı için araştırdığı topluluklarla birlikte yaşamayı seçmiş; bunun sonucunda onlara içeriden bir gözle bakmayı başarabilmiş bir kadın. Soyut kabul edilen bir bilim dalında çalışan negatif bir algının kurbanı cinsiyetinin yükünü omuzlarında onurla taşıyan bir kadın…
Tüm bu niteliklere sahip olduğu için Pınar Selek yaptığı çalışmaların toplumca olağan kabul edilene yani çoğunluğun savunduğu ‘normal’e aykırı olması nedeniyle dikkatleri üzerine çekmiş, 11 yıl önce Mısır Çarşısı patlamasının sorumlusu olarak yargılanmıştır. Bugün Pınar suçsuzluğu defalarca ispatlandığı halde tekrar yargılanmaktadır.
Aslında Galileo engizisyon karşısında ona göre daha da şanslıdır. Madem Pınar Selek sosyoloji gibi güncel siyasete karışmadan icra edilemeyecek bir bilim dalına gönül vermiştir , sadece yazdıkları çizdikleri yüzünden yargılanmayı bile hak etmemiştir. O olsa olsa bir bombacı olabilir.
Bu durumda şüphelenmek gerekir mi? Acaba engizisyon Galileo’ya karşı çok mu merhametliydi? Galileo’nun Pisa Kulesi’nden aşağıya bıraktığı paketin içinde bir bomba var mıydı? Temeli bir bombayla sarsılmış olmasa koskoca Pisa Kulesi güneşi kaybeden günebakanlar gibi günbegün boynunu neden büksün?
Not: Pınar Selek’ in çalışmaları ve dava süreci ile ilgili bilgi ‘yaşamak en büyük akademik faaliyettir’ sloganıyla yola çıkan Amargi Kadın Akademisinin web sitesi www.amargi.org.tr’ den alınabilir.
Kitap önerisi: 'Sürüne sürüne erkek olmak’- yazar: Pınar Selek
Kaynak: www.gumuslukakademisi.org