Pınar Selek
Kandid
Müge İplikçi - [email protected]
Müge İplikçi
Yıllar önce bir sürü kadını bohçasına koyup Batman’a götürmüş, Batman’daki kadın intiharlarının nedenlerini yakından izleyebilme olanağını sunmuştu bizlere. Onu ilk kez orada tanıdım ve gerçekleştirdiği müthiş organizasyona, o geziye katılmış hemen herkes gibi ben de şapka çıkardım.
Sonrasında aralıklı ama süreklilik ihtiva eden bir biçimde görüşmeye devam ettik. Kitaplar, dergiler, yazılar, radyo programları, paneller, Duygu Asena ödülü, Amargi, PEN Kadın Yazarlar Derneği, içilen çaylar, kahveler, şaraplar, arada küsmeler, barışmalar, kucaklaşmalar... Kopuk birçok anı birbirini izlese de bunlar içersinde en seçilebilir olanı bir yaz gününe ait. O, Yıldız Ramazanoğlu ve ben Çamlıca Tepesi’ndeyiz. Kahvaltı etmek için buluşmuşuz. Sonra İstanbul’u seyretmeye başlıyoruz. Kentin üzerindeki buhar öbekleri yoğunlaşmaya başlarken onun heyecanla bizlere Voltaire’in Kandid’ini anlattığını, anlatırken eline küçük bir sopa alıp toprağı eşelediğini hatırlıyorum. İyimserliğin ne kadar önemli olduğunu sürekli yineliyordu. ‘İnsan olacaksa, yaşayacaksa Kandid gibi olmalı, onun gibi yaşamalı’ diyordu. Sonra elindeki sopayı biraz daha toprakta dolaştırıyor ve kitabın en ünlü cümlelerinden birini, belki de en ünlüsünü tekrarlıyordu: ‘Bahçemize bakmak gerek!’

Bahçe metaforuna pek düşkün biri olduğumdan bu küçük an kazınıp kalmış kafama. Bahçe olsa iyi, aynı şey bahçıvanlar için de geçerli! Polonya asıllı Amerikalı yazar Jerzy Kosinski’nin romanından beyaz perdeye aktarılan (Being There-Merhaba Dünya) ve Peter Sellers’ın bir bahçıvan rolünde karşımıza çıkıp ‘Yaşam bir düşün biçimidir’ derkenki o halini de şu ara çok sık hatırlayıp duruyorum. Kısaca bizler yaşama nasıl bakıyorsak yaşam odur bizler için. O düşünce silsilesi içersinde bir insanı, yaşamı, dünyayı nasıl görmek ve yaşamak istiyorsak aslında oyuzdur ve bakmayın siz, aslında, yaşam da o’dur.

Ama... Bazen iyimserliğin, bazen düşünce biçimlerinin yetmediği, iyimserliği rafa kaldırmamızı dayatan anlara denk düşebilir yolumuz. İşte o zaman ne yapacağız? O zaman yeniden yollara düşeceğiz, yeniden başlayacağız, yeniden anlatacağız, ‘yeniden’ deyip zinde bir nefes alıp, içimizi arındırıp, sonra o yorgun nefesi vereceğiz.
Pınar Selek, iki kere beraat ettiği davada, yaşamın bir düşün biçimi değil, bir dayatma biçimine dönüştürüldüğü noktada, bekliyor. Ama biliyorum ki onun bekleyişi Kandid’in bekleyişi.

Bu akşam saat 19’da Garaj İstanbul’da onunla ilgili, ona ithaf edilmiş bir oyun sergilenecek. Yönetmenliğini Mehmet Atak’ın yaptığı Masal Pınarı adlı bu oyunda birçok insanın emeği var. Akasya Asıltürkmen, Aslı İçözü, Ayça Damgacı, Ayşe Lebriz, Ayten Uncuoğlu, Berfin Zenderlioğlu, Defne Halman, Esmeray, Ezgi Mola, Gülsüm Soydan, Sanem Öge, Kenan Işık, Lale Mansur, Nihal Koldaş, Rüçhan Çalışkur Serra Yılmaz, Süreyya Güzel, Şebnem Bozoklu, Tilbe Saran, Tülay Günal, Yeşim Büber, Yeşim Özsoy, Işık Yenersu...
“Bu hayatı bir masal gibi yaşamak istiyorum. Tabii mutlu sonla biten bir masal...” demişti Pınar. Umarım bundan sonrasında öyle olur.
 
 
 
 
 
 
 


Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Mahkeme Süreci Court Process