Pınar Selek
Kadınların gücü Saylan, Selek...
Tennur Koyuncuoğlu
Bir toplum düşünün; kızlarını okutamıyor, çocuk evliliklerini önleyemiyor, insanlarına cinsel kimliği, cinsel yönelimi, alt kültürü, yoksulluğu, etnik aidiyeti yüzünden eşit yurttaş konumu kazandıramıyor.

İlk kez erkek egemen toplum kenara sıkıştı. Türkiye’de değişim umudu belirdi. Ortak akıl ve vicdan bu kadınlarla işlemeye başladı. Herkes hukukun üstünlüğünden söz etmeye başladı. Bu kadınlar ne söylüyor?

Türkan Saylan ve Pınar Selek bildiğim kadarıyla insan haklarının ödünsüz temsilcileridir. Birisi eğitimi öncüllerken, diğeri ezilenlerden yana çıkıyor. Bu kadınların gücü sözde kalmaktan öteye geçip somut uygulamalarla insan haklarına hizmet etmelerinden kaynaklanıyor. Saylan toplumun maddi desteğini de sağlayarak, değişim olgusunu başlattı. Selek, Amargi’deki bilinç yükseltme toplantılarıyla kadınların toplumsal cinsiyetten ayrı varoluşlarının temelini atıyor.
Demek ki, her ikisi de devletin yapmak zorunda olduğu görevlere katkıda bulunuyor. Onları yüceltmek gerekirken Ergenekon davasıyla, terör örgütleriyle, PKK sempatizanlığı ile incitmek ne anlama geliyor? Hükümetin, AB politikaları bağlamında ev ödevlerinin sivil toplum örgütlerince, gönüllülük kapsamında götürülmesi desteklenmez mi? Yoksa demokrasiyi kurmak yalnız erkeklerin işi mi?

Kadınların değişim gücü
Bir toplum düşünün; kızlarını okutamıyor, çocuk evliliklerini önleyemiyor, insanlarına cinsel kimliği, cinsel yönelimi, alt kültürü, yoksulluğu, etnik aidiyeti yüzünden eşit yurttaş konumu kazandıramıyor. Peki, ortaklaşa bir çıkar birliğini nasıl kurar? Toplum sözleşmesi ne anlama gelir? Şiddet nasıl önlenir? Bugün gelinen nokta, şiddetin ve insanlık değerlerinin birbiriyle uyuşmadığının ayırdıyla barış umududur. Kim sağlayacak? Saylan ve Selek geleceğe dair umutlarımızı yeşerttiler. Çünkü onlar hak ve özgürlüklerinin bilincinde bir birey olarak toplumsal sorumluluk üstlendiler. Kendi küçük çıkarlarının peşine düşmeyip insanlık onurunu tüm toplumla paylaşma mücadelesi verdiler, hukukun üstünlüğüne inandılar.
Ortak yanlarına baktığımda, bazı ipuçları yakaladım. İkisi de kadın, ikisi de evli değil. Selek bir yazısında ‘Arkadaşlarımdan gelen evlilik davetiyelerini bile yırtıp atıyorum’ diyordu. Evlilik oyunu ona göre değildi, hakiki ilişkilerden yanaydı. Saylan bir gazete röportajında ‘Bir tek evliliklerimi sürdüremedim’ derken, evliliğin kadın bireyi yok eden kurumsal niteliğini bir çırpıda açıklıyordu. Her ikisi de ayakları üstünde duran, kendi olabilen, ekonomik bağımsızlıklarını kazanmış bireylerdi. Her ikisi de toplumsal sorumluluk ve vicdan sahibi kişilerdi. Yani insan gibi insan kişiler.
Bu örnekler toplumun geneline uymuyor. Bu insanlar toplumu korkutuyor. Kendi olabilmek, bağımsız birey olarak kararlar almak kolay değildir. Büyüme kokularının alındığı anda kadınların başı koparılıyor. Baskılar, baskılar... Herkes kendi militanını yetiştirerek geleceğini, değişmeden sürdürmek istiyor. İnsanlarına güvenmeyen bir sistemde kendi kendini yineleyerek, kopyalarla donmalı mı yoksa ucu açık bir gelecekten yana mı olmalı?

Ucu açık eğitim
ÇYDD, sembolü olan Saylan’ın başkanlığında ‘çağdaş bireyler yetiştirerek, çağdaş bir topluma ulaşmayı’ amaçlıyordu. Çağdaşlık tüm zamanları kapsar, böyle yetişen bireyin de önü açıktır. Düşünce üretmeye başlayanın nerede duracağı belli değildir. Yeter ki katılaştırılmasın. İnsan hakları evrenseldir ama uygulamaları yereldir. ‘Ne darbe, ne şeriat’ Cumhuriyet mitinglerinin vazgeçilmez andı idi. Çünkü ikisi de şiddet içeriyordu. Saylan, gazetelere yansıyan son olayları yorumlarken ‘Dinler insanlara temiz olmayı, namuslu olmayı öğretmeye çalışan bir sistemdir. Ama maalesef saptırılmış vaziyette,’ diyerek laik eğitimi savunuyordu. Gerçekte din adına soyutlamalar dışında, bir din kültürü toplumu yaratıldı ve katı buyruklarla insanlar yönlendiriliyor. Bir dindarın söylediği gibi aslında din, dünya işlerine ilişkin tasavvurlarla seküler anlamda uygulanıyor. İnsan eli değen yerde başka çare de yoktur. Bu anlamda başkaca siyasal ideolojilerde olduğu gibi din de yine insan aklı ve inançlarıyla şekilleniyor ve dünyasal bir baskı aracı oluyor.
Darbe de şiddet içeren sapkın bir iktidar kuvvetidir. Demokrasiye ulaşma sürecini geriye sarar. Ergenekon davası darbeyi esas alıyorsa, cinayetleri saklıyorsa, hiç kuşkusuz aydınlatılmalıdır. Geçmiş temizlenmelidir. Bir iktidar değişimi amacını taşıyorsa, yargı araç için kullanılıyorsa, bu durum yüzleşmekten daha tehlikelidir. Çünkü geleceği de kirletiyor. Yargı adalet temelinden uzaklaştığında, yine insan eliyle sapkın bir güç olur. Sonunda dinsel olsun olmasın, uygulama alanında tüm güçler her an sorgulanabilir niteliktedir. Millet adına, herkes adına, yalnız kayırılmışlar korunmamalıdır. Ölçü kamu vicdanıdır. Saylan ve Selek olayında toplum yara aldı, hukuk yara aldı. Yargının uygulamalarını eleştiren toplum sağduyuda birleşti, ideolojileri ne olursa olsun, insan onuruna dokunulamayacağını yüksek sesle dile getirdi. İnsanlar bu kez insanlık hukukunu üstün kıldı.

Barışamadık
Selek, eşitsizlik ortamında insan haklarına yapılan haksızlıkları gözetirken, barışamadık diye üzüldü, baskı altında tutulan alt kültür insanlarının ötekileştirilmekten kurtulması için kimsenin göze alamayacağı sokak mücadeleleri verdi. Maskeler, Süvariler, Gacılar yapıtının önsözünde çalışmasının amacını, ‘ataerkiyi, milliyetçiliği, heteroseksizmi, kapitalizmi, küreselleşmenin nasıl içiçe geçmiş mekanizmalar olduğunu göstermek’ olarak belirtti. İlişkisini kurguladı.
Bu iki insanı bıraksalar, toplum demokrasiye evrilecektir. Kadınların gücü sonsuzdur, mağdur edilmeleri de ondandır. Saylan ve Selek, mücadeleleriyle hepimize örnek oldular. Nietszsche’nin çığlığına ekleme yapma zamanı. ‘Evet, Tanrı öldü, insan öldü ‘ama’ kadınlar var’. Onlardan ne kadar var, sorun burada. Kaçımız toplumsal kimliklerimizi yinelemek yerine, özgür birey sorumluluğu ile gerçek kimliklerimizi arıyoruz?
* Dr., Avukat

Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Mahkeme Süreci Court Process