Pınar Selek
Sınıf Arkadaşım Pınar İçin…

Sevgili dostum, sevgili sınıf arkadaşım Pınar... Mimar Sinan Sosyoloji Bölümünde 2. ya da 3. sınıftaydık. Arkadaşlar onun Ankara’dan geldiğini, solcu olduğunu, babasının da eski TİP’li bir ağabeyimiz olduğunu söylediler. Referanslar sağlamdı. Parasız, bilimsel, demokratik bir üniversite için mücadele yürüten bizler için sağlam yeni bir arkadaşın aramıza katılacağı düşüncesi keyif vericiydi. Sıcak, samimi bir tanışma oldu. Evet “samimi”. Belki de onun halini, duruşunu en çok anlatan tanımlama bu. Kısa süre içinde gördük ki Pınar sadece aramızdaki yeni bir muhalif değildi. Kendi adıma şimdiye dek gördüğüm en enerji dolu,  en dönüştürücü ve cesur insanlardan biriydi. Çok akıllı ve yaratıcı bir kızdı bu yeni gelen. Geldikten kısa süre sonra okulda hemen herkesle tanışmış, sınıfta da parlamıştı. Zaten sonraları sınıfımızın birincisi de oldu. Ama en şaşırtıcı olanı benim daha önce ve sonra hiç kimsede görmediğim dönüştürücü gücüydü. Geldikten ve faaliyetlerine başladıktan sonraki aylar içinde okulun, sınıfın; kenarda, kıyıda kalmışlarının, mazlum ve mahsun Kürt çocukların, sınıfın en silik, en sessiz apolitik kızlarının, solcu adamların hegemonyasındaki bizim feminist kızların köklerine su yürümüş çiçekler gibi dirilip açtıklarını, yapraklara, çiçeklere kestiklerini gördüm. Kantine inen merdivenlerdeki sürekli yenilenen, cıvıl cıvıl panodaki farklı renkler, yaratıcılık örnekleri doğrusu bizleri kıskandırmıyor değildi. Öte yandan onun politik kavrayışının ipuçlarını da veriyordu kuşkusuz.


Benim gibi solculuğun sadece politik aktivitelerle, eylemlerle değil aynı zamanda bilim alanında hele de sosyoloji alanında eleştirel bir üretimle birlikte götürülmesi gerektiğini düşünen biri için Pınar’ın varlığı ımut vericiydi. Sosyolojik Araştırmalar Klübü’nün kurulması için çaba harcayanların arasında hemen ve en önde yer aldı. O bir yandan binbir bürokratik engelle keyifsiz, bir yandan sosyoloji adına birşeylerin yapıyor olmaktan ötürü keyifli yolculuğu beraber götürdük. Daha o zaman çok açık görülüyordu. Pınar -böyle bir deyim burada uygun mudur bilemem ama sanki daha uygunu yok gibi geliyor bana- “iliklerine kadar” bir araştırmacı, bir sosyologtu. Sosyolojinin yaşama, sokağa, kenarlara, ezilenlere gitmesi, bakması, konu edinmesi, oraları, onları araştırması gerektiği yönünde net ve güçlü bir arzusu, iradesi vardı. Nitekim bugüne kadar da o yoldan gitti. Büyük ölçüde onun çabalarıyla çıkan sosyoloji öğrencileri dergisi Asosyoloji bu yolun erken örneklerinden birisi oldu. Bir sosyolog olarak en övündüğümüz, tuzumuz olduğu için mutluluk duyduğumuz öğrenci sosyoloji kongresi geleneğinin sürmesinde de onun katkısı oldu. İkincisi Ankara’da Hacettepe’de yapılan kongreye ucuz bilet bulup trenlere doluşarak heyecanla gidişimizi, Pınar’ın Ankara’daki dostlarının yoksul öğrenci evlerindeki sabaha dek süren sohbetleri, kongrenin üçüncüsünü büyük bir istek ve gayretle İstanbul’a alıp getirmemizi unutmak mümkün mü. Pınar sosyoloji için içimizde en heyecan duyanlardandı ve içimizden çıkan gerçek sosyolog da o oldu. Medyadan, travestilere, barıştan kadınlara, militarizme uzanan bir konu zenginliği içinde güçlü bir eleştirel bakış, gerçek bir araştırmacı heyecanı ve bakış derinliğiyle pekçok önemli sosyal bilim çalışmasına imza attı. “Sosyolog Pınar Selek” oldu.


Benim ortodoks solcuğumla Pınar’ınki farklıydı. Onun daha postmodern bir algısı, yaklaşımı vardı. Zapatista hareketinin açtığı yeni ufuk ona çok cazip geliyordu. Geniş ve derinlemesine bir özgürlük hareketiydi - belki de özgürlükler hareketi demek daha doğrudur- onun zihnindeki. Çok uzun sohbetler ettiğimizi, çok tartıştığımızı hatırlıyorum. Beşiktaş’taki Kürt börekçisinde, sınıfta, parkta, Tarlabaşı’ndaki sokak çocukları atölyesinde…Okuldan sonrada izlediğim kadarıyla Pınar özgürlük etiğine dayalı politik hattında tutarlı biçimde ilerledi. O hattın doğal bir sonucu olarak eşcinselerden sokak çocuklarına; Kürtlerden kadınlara ezilenlerin hem yoldaşı hem de araştırmacısı oldu. Bizde “tehlikeli meselelerle” ilgilenen, o konuları araştıran sosyoloğun başına neler gelebileceiğini İsmail Beşikçi örneğinde görmüştük önce. Pınar’la bir kez daha buna tanık olduk. Ama ona yapılan belki daha da alçakça oldu. Hem bilim alanında, hem de politik  duruşuyla yüreklice temsil ettiği değerlerini ezmeye, yok etmeye çalışan, bunu hedefleyen ısrarlı ve yıldırıcı bir komployla yıllardır boğuşuyor. Ve benim sevgili sınıf arkadaşım yıllardır çok azımızın kaldırabileceği bu yükü vakarla taşıyor. Biz onun sınıf arkadaşları, meslektaşları bu durumdan insani olarak üzüntü duyuyoruz, bu zulümden dolayı öfke duyuyoruz, bu kıymetli araştırmacının üretkenliği hedef alındığı için memleketimiz bilimi adına hicap duyuyoruz. Öte yandan biz dostumuz Pınar’la övünüyoruz. Onun gösterdiği barışçıl, insani, sabırlı ve kararlı tavır umarım hem genç sosyolog adaylarına, hem etik değerleri unutmuş görünen bilim camiasından ve toplumdan pekçok insana ve kendisine bu kadar kararlı bir kötülük komplosu yapanlara örnek olur, mesaj olur. Yeter bu zulmü bitirin! Bizim sevgili sosyoloğumuzu bekleyen daha çok mazlum, daha çok sokak, daha çok çocuk var…


Yrd. Doç. Dr. M. Hakan Koçak

MSGSÜ Sosyoloji bölümü mezunu

Kocaeli Üniversitesi, İİBF, ÇEKO Bölümü öğretim üyesi

  

Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Mahkeme Süreci Court Process