Feride Eralp
Amargi Kitabevi ilk açıldığı zaman gelmiştim. Pınar’ı annem üzerinden önceden bilirdim ama doğrudan tanışmam o zaman oldu herhalde. 17 yaşındaydım ve feminist çevreyle, hatta Amargi’yle de, daha çok annem üzerinden ilişkilenmiştim. “Nükhet’in kızı” olarak var olmak sorun da değildi hani, kolayca çok insanla tanışabiliyordum, ama bir yandan da yaşım büyüyordu artık...
Evet, belki Esmeray için “Küçük Nükhet’tim” ben, ama anladım ki Pınar için bu böyle değildi. İkinci kez Amargi’ye annemle geldiğimde beni kenara çekip, “Bir ara buraya uğrasana, seninle bir şeyler konuşmam lâzım” dedi. Gittim. Bana Amargi’deki deneyim paylaşımlarında ses kaydı ve deşifrasyon yapma işi vermek istediğini, pek bir bütçe olmadığını ama buna rağmen yapmak isteyip istemediğimi sordu. Ne bileyim ben ne işlere kalkıştığımı, “Tamam” deyiverdim. Bu kadar kolay oldu aslında Pınar’ın beni ‘örgütlemesi’, bana annemden ayrı bir şekilde Amargi’de var olma alanı vermesi, beni Küçük Nükhet’ten başka bir şey olarak algıladığını göstermesi, ne bileyim işte, ben daha 17 yaşındayken bana iş verip bana güvendiğini (ki aslında pek zor değildi yaptığım şey ama yine de) kanıtlaması... Yavaş yavaş Amargi toplantılarına katılmaya başladım; yavaş yavaş Amargili de oldum belki ve bir baktım maaşlı elemanı olmuşum Amargi’nin; düzenli geliyorum toplantılarda deşifrasyonları yapıyorum ve bir bakmışım Pınar bana feminist bir örgütte hayatta yaptığım ilk işi veren insan olmuş. Onun peşinden girivermişim Amargi’ye.
Niye bu kadar kolay güvendim iki kez gördüğüm bir insana, niye bu kadar kolay benden istediği her işe ikna oldum? Cevabını Pınar’ın bana anlattığı bir hikâyede, daha doğrusu bir masalda buldum: Masal, baldan başka hiçbir şey yiyemediği için ölmek üzere olan bir çocuk, doktorlardan doktorlara gidip buna derman bulamayan, çocuğunu da başka bir şey yemeye ikna edemeyen bir aile, ve ailenin çözüm için gittiği bilge bir kişinin hikâyesi... Bilge çocuğa bakınca “Şimdi bir şey yapamam, bir hafta sonra gelin” demiş. Bir hafta geçince aile yeniden gitmiş bilgenin yanına. Ozaman bilge çocuğu kenara çekmiş ve gözlerine bakmış. “Balın tadı çok güzel ve başka bir şey yemek istemiyorsun biliyorum, ama bak diğer yiyecekler de lâzım ve onların da tadı güzel. Ye bence” demiş. Çocuk bir bakmış bilgeye, sonra da başka yiyecekler yemeye başlamış. O kadar şaşırmış ki anne-baba. “Sırrın nedir?” demişler, “Ne yaptın, ne ettin ona da yemeye başladı? Ne doktorlara götürdük, çözüm bulamadı onlar; sen bir söyledin yemeye başladı. E peki madem bu kadar kolaydı, neden bir hafta beklettin bizi?” Bilge dönmüş demiş ki onlara: “Öyle bilmeden etmeden konuşmadım çocuğunuzla. Bir hafta yalnızca bal yedim ben de, onun yaşadığına ortak oldum, onun ne hissettiğini anladım ve ancak ondan sonra konuşabildim onunla. O da herhalde gözümden, bakışımdan anladı bunu ve benim sözümü ciddiye aldı...”
Pınar bana bu masalı en sevdiği masal olarak anlatmıştı ve aslında bunu düşününce anlıyorum Pınar’ın benim için de ve belki başkaları için de ne demek olduğunu. Amargi’ye girişimde, o küçük yaşımda neyin ne kadar içinde olayım, annemin de bağlantılı olduğu bir alanda ondan bağımsız olarak nereye kadar neler yapabilirim gibi sorular zihnimde uçuşurken Pınar’ın beni kenara çekip bana bir iş teklif etmesi tüm o soruları yok edebildi. Çünkü o insanı karşısına almıyor hiçbir zaman, sanki benim pozisyonumdan bana konuşuyor, benim tüm çekincelerimi yaşamış veya yaşıyor benimle ve bunun güvencesi var. İşte böylece, benimle konuşurken, benden o kadar da başka olmayışının rahatlığını hissettim ben hep.
Pınar’ın herkeste onların yaşadıklarını gerçekten paylaşıyor, dertlerini gerçekten midesinin içinde yaşıyor hissini uyandırmasınınsebebi bu masala olan derin inancı bence. Bana sadece iş vermedi Pınar, ne olursa olsun inanılmaz bir saflıkla iyimser olabilme imkânını, bu sayede yenilmeme gücünü de verdi.
Benimle masallara olan inancını paylaştı.
Benimle masallarını paylaştı.