Simten Coşar
Pınar adına yazamam. Onun kişisel politik tercihlerinin izini süremem; ancak, kişisel tarihinde içerisinden geçtiği evrelerin kendi dilinden anlatısına bakabilirim. Ama, Pınar’a yazmak, Pınar hakkında yazmak en insanisinden bir hâl tarzı benim açımdan. Bir gönül/akıl borcu, bir dostluk gereği, bir saygı paylaşımı. Bir gönül/akıl borcu; zira, yaşamdan içre tüm rahatsızlıklara rağmen nispeten rahat rahat doktora tezimi yazarken, tezimi yazarken yaşamaya devam ederken, o araştırmalarını doğrudan yaşadığı için sorgulanıyordu; yaşamalarını doğrudan araştırdığı için kısıtlanıyordu. Bir dostluk gereği; zira, Pınar, barış üzerine “ama”sız düşünen insanların dostudur; bunu bilir; hissettirir; insani güvenliğin her eksende tırpanlandığı insanlık hallerinin hâkimiyetinde, siz nasıl olduğunu anlamadan, size güven verir. Bir saygı paylaşımı; zira, Pınar, dünyaya, insana saygıyla yaklaşır. Her halûkârda ne yazarsam yazayım hep eksik olacak, hep yanılgılı olacak; zira, Pınar’ı bilmek, onunla konuşmadan, onunla yürümeden, gülmeden ve sinirlenmeden, onunla sormadan ve sorulara yanıt bulamadan mümkün değil.
Pınar’ı ilk ne zaman tanıdığımı bilmiyorum; medyadan mı, feminist harekete bakarken mi, yazılarından mı, yazdığım bir yazı için bana cömertçe ayırdığı saatlerden mi, emin değilim. Sanırım, bunların hepsi birden. Ama bildiğim bir şey var: Pınar “cüret” edebilen bir kadın. Sanki yaşamının her noktasına sirayet eden, kimliğinin en keskin tanımlayıcısı olagelen bir cüret edebilme haliyle var oluyor. Cüret ederek yaşıyor, araştırıyor, yazıyor, konuşuyor, ilişkileniyor. Bu, yaşamaları masallara uyarlamasında, masallarda gerçeği aktarmasında, inatla barışı istemesinde, çalışılmaması önerileni, çalışılmaması tercih edileni, çalışılmaması bildirileni çalışmasında açığa çıkan bir olma/durma biçimi. Cüret edebilmenin kısıtlı olduğu bir sosyo-politik ortamda cüret edemeyenlerin böyle bir yaşama biçimine içerlemelerinin ötesinde, bundan etkilenmeleri, etkilenerek korkmaları, korkarak bastırmaya çıkmaları ne kadar normal, bu nedenle ne kadar anlaşılır. Çünkü Pınar, cüret edebilmekle yerleşik olanı, sorgusuz kabul edilegeleni sarsıyor.
İlk gençlik yıllarında aklın gözünü açan merak, bugünün ticarileştirilmesi öngörülen akademyası için ne kadar da yabansı. Pınar, benim gözümde bu yabansılığın çeperlerini genişletebilen, genişletirken hâkim bilimsel kodların dilinde “araştırılan nesneleri” özne addeden, onların özneliklerini baştan teslim eden, böylelikle, hem kendiliğini hem de diğerlerinin kendiliğini aynı anlam dünyaları olmasa da kesişen yaşam dünyalarında bir arada var kılabilen, var kılarken kendisiyle birlikte diğerlerinin de dönüşümünün kapılarını açan, kapıların açılışının yöntemlerine dair ipuçlarını sunan bir araştırmacı, bilim kadını. Hâl böyle olduğunda, pek tabii ki, mevcud hâkim kodların diline karşı duracak; pek tabii ki, bu dillerin sahiplerini ve politik izdüşümlerini rahatsız edecek.
Pınar gibi kadınların ve bu olma biçimine bakabilen, bunu anlayabilen, bunu yaşamaya çabalayabilen erkeklerin çoğaldığı bir dünya özlemiyle Pınar’a selam ederim.