Ayşe Akdeniz
Küçük bir kız çocuğuydum ve Pınar çok sevgili babamın çok sevgili ağabeyi Alp Selek’in kızıydı ilk anlamıyla taa o zamanlar… Bilmemenin verdiği anlamamalar diyarında yaşarken ben, Pınar benim şu anda içinde bulunduğum yaşta “kendisini savunmaya” itiliyormuş; bilmiyordum!
Büyüdüm mü bilinemez ama zamanın izafiliğinde geldim bu yaşıma. Yollar yürüdüm ve o yollarımın en heyecanlısında, en güzelinde o isim vücut bulmuş haliyle çıkıverdi karşıma. Lambda’nın kapatılma davasıyla ilgili Taxim Hill’de yapılan basın toplantısında sakin ama bir o kadar gür sesiyle ”Eğer ahlâksızlık bunlarsa” diye başlayan konuşmasını “Lambda ahlaksızsa ben de ahlâksızım, feministler de ahlâksız, Amargi de!” diye bitirmişti! Oradan çıkarken onunla çıktığımı dün gibi hatırlıyorum; onun satırları uğurladı beni o salondan. Yine Yeşilleri kurarken “biz” imzası vardı yanı başımızda. Adı daha çok hayatıma giriyordu her geçen gün, bir sürü yol vardı onun bütün hakikiliği ile içinde yürüdüğü ve ben keşfettikçe o yolları Pınar’la karşılaşıyordum.
Hayatımı üzerine kurmaya çalıştığım değerlerim, kendime kimlik edindiğim aidiyetlerim ve yollar… Yollar durur orada, siz olduğunuzdaysa, yol sizi buyur ettiğinde esasında o yolsunuzdur artık! 8 Mart’ta mor ceketli kadınımı gördüm, koştum hemen yanına, “Ayşe ben, hani şu yeşil olan” diye. Hani derler ya “40 yıllık dost gibi!”, işte öyle kucaklanınca insan afallıyormuş. Sıkıca tuttu bir çift el ellerimi! Işıl ışıl bir çift gözün davetinde kapılıverdim ona, yoluna herkes gibi ben de… Ben bilmezken kendimi, onun samimiyetiyle başladık heyecanlı heyecanlı ortak bir şeyler yapma gayretine. Ekoloji-feminizm okulu yapacaktık, feminizmi konuşacaktık, hem derginin bir sayısı da yeşil olsa ne de güzel olurdu… Beraber yol yapacaktık, yürüyecektik işte yolumuzda! Hikâyesini anlatacaktı daha bana, öyle sözleşmiştik…
Böyle girdi Pınar benim hayatıma. Aslında böyle buyur etti beni kocaman dünyasına.
Sevgi sözcüklerim boldur, resmiyeti hiç sevmem ben. Canım’sız, tatlım’sız konuşmak çok zor gelir ama bir kelimem var ki o sadece Pınar’la düşüyor yüreğime, dilime; cancağızım!
İşte böyle cancağızım…
Sözümüz, sözcüklerimiz duruyor yolumuzda. Onlar sevmezler bizim dilimizi ve ben sevgi’nin dilinde uzattığın ellerin elimde, teşekkür ediyorum sana yol’unda yol açtığın için bana…