Pınar Selek
Şahmaran'ın izinde

RÖPORTAJ ARŞİVİ



Bir varmış bir yokmuş, bir ülkede çocukların söylediği büyüklere ilham olmuş; onlar dönmüş çocuklara masal olmuş.

2006'da basılan "Kadın ve erkek eşit midir?" adlı kitapta 9 yaşındaki kız ve erkek çocukların kadın-erkek eşitliği üzerine görüşleri yer alıyordu. Birkaç örnek:

E.İ. (erkek): "Bana göre kadınlar huysuzdur, olayı abartır. Bazı kadınlar dünyaya şeytan olarak gelmiştir. Bazı kadınlar cadıdır, bazıları da delidir. Erkekler kadınları dövmekte haklıdır."

A.Ö. (erkek): "Bana göre kadınlar çok geri zekâlıdır. Komşulara gidip erkeklere kötü davranıyorlar. Kadın ve erkek eşit değildir."

V.Ö. (erkek): "[Erkekler] Kadınları dövmekte haklıdır çünkü kadınlar her gün ekmek parası diye, mesela kocasından yirmi milyon aldı. On beşini bir yere koyup, beş milyonunu harcıyor. Erkekler gece saatlerine kadar çalışıp akşam yorgun geliyorlar. Koca karısını döver de sever de."

M.K. (kız): "Bence (kadınlar ve erkekler) eşit değildir çünkü hala erkekler kıskanç, sinirli ve vahşi yaratık gibidirler. Hepsi aynıdır. Birkaç kişi hariç, içlerinde iyi kalpli, kadının işine yardım eden biri yok. Ama ben dominant teyze gibi her istediğimi yaptıracağım, görürsünüz bak!"

Bu kitap, aradan geçen üç yılda bir masal dizisinin hazırlanmasına yol açtı. Kitaptaki cinsiyetçi, ayrımcı ve şiddet içeren ifadelerden aldığı ilhamla kendi masallarını yazan ve bu masalları resimlendiren arasında tek bir erkek bile yoktu. Şahmaran Kadın Dayanışma ve Araştırma Merkezi tarafından hazırlanan masal dizisine masallarıyla katkıda bulunan yazarlardan Dilşa Deniz ("Morköpek", "Mormar" ve "Morkedi" masallarının yazarı), Berrin Çoruk Aksu ("Şekerfare" masalının yazarı) ve Pınar Selek'le ("Siyah Pelerinli Kız"ın yazarı) Newsweek Türkiye'den Can Özelgün konuştu.

- Özelgün: Hedef kitleniz neden çocuklar?
Dilşa Deniz: Bizi Şahmaran Çocuk Dizisi'ne hazırlamaya yönelten "Kadın ve erkek eşit midir?" kitabı. Kitapta dokuz yaşındaki çocuklara kadın ve erkeklerin eşit olup olmadığını ve değillerse de neden eşit olmadıklarını sorduk. Çocukların bir bölümü o kadar cinsiyetçi ve ayrımcı cevaplar verdi ki şok oldum. Mevcut ataerkil ve cinsiyetçi toplumsal yapının aileler üzerinden kurumsallaştığını göz önüne aldığımızda doğrudan çocuklara yönelik bir proje başlatmamız gerektiğine karar verdik. Çocuk dizisi projemiz sayesinde kısa vadede bir dönüşüm beklemiyorum. Ama söyleme müdahalenin önemli olduğunu düşünüyorum.

- Kitaplarınız neden Şahmaran efsanesiyle başlıyor?
Deniz: Efsaneye göre Şahmaran yarı insan yarı yılan. Ve yılanlar ülkesinin kralı. Dengeyi, hayvan ve insan karşıtlığını, erkek ve dişi karşıtlığını bedeninde cisimleştiren Şahmaran zalim bir kralca öldürülüyor. Farklılıkları ve zıtlıkları aynı bedende temsil eden Şahmaran figürü bizim için çok önemli.

- Şiddet ve ayrımcılık kültürüne karşı duruş neden odak noktası?
Deniz: Şiddet söylemi hayatımızı bütün yönleriyle belirleyip baskı altına alıyor. Herkes bir ötekine hiyerarşinin neresinde olduğunu söylüyor. Kadınların, çocukların, engellilerin, eşcinsellerin, Roman vatandaşlarımızın ve Kürtlerin toplumsal hiyerarşideki yerleri belli. Dolayısıyla karşı çıkmamız gereken nokta şiddet ve ayrımcılığı yücelten bu söylem. Mesela bugünlerde demokratik katılım konusu tartışılıyor. Demokratik katılımı ailede ve okulda sağlayamazsanız bunu meclise kadar genişletmeniz mümkün olmaz.

- Kitaplarınız şiddet ve ayrımcılığa hâlihazırda karşı çocuklar için ne anlam ifade ediyor?
Deniz: Şiddet ve ayrımcılığın yanında işlenen konulardan biri de doğa sevgisi. Çocukluğumda hatırlıyorum, köyde köpek yavruları torbalara konup ölüme terk edilirdi. Dolayısıyla "Morköpek"i bir köpeğin gözünden yazdım. Kitapta insanların hayvanları kullanıp yaşlanınca nasıl onları öldürmeye çalıştıklarını anlattım. Çocukların hayvanlara yapılan şiddetin farkına varıp eleştirel bir tutum sergilemelerini istiyoruz.

- Masalları seçerken kıstaslarınız nelerdi?
Deniz: Gönderilen masallar arasında hiyerarşiyi, şiddeti ve erilliği dillendiren söylemler vardı. Örneğin gönderilen masallardan birinde her şeye karar veren aksakallı yaşlı bir baba figürü vardı. Bu türden masallar sahiplerine iade edildi.

- Neden sadece kadın yazar ve çizerler tercih edildi?
Deniz: Türkiye'de erkek egemen alanlar mevcut. Edebiyat dünyası da bunlardan biri. Edebiyat dünyasında kadınlara yeterince kulak verilmediğini düşünüyoruz. Dolayısıyla bir kadın dayanışma ve araştırma merkezi olarak edebiyat dünyasında kadınların önünün açılması gerektiğini savunuyoruz. Erkek yazar ve çizerlere projemizi duyurmadık.

- Bir kurumdan ya da bir ülkeden maddi destek aldınız mı?
Deniz: Finlandiya Dışişleri Bakanlığı'ndan fon aldık. Onun dışında başka bir ülkeden maddi destek almadık. Bir de İstanbul Deniz Otobüsleri A.Ş. bize kokteyl için ücretsiz yer temin etti.

- Siz bu projeye nasıl dâhil oldunuz?
Pınar Selek: Çocukluğum çok güzel masal kitaplarıyla geçti. Aralarında İranlı muhalif yazar Samed Behrengi'nin eserleri de dâhil çocukken okuduğum masal kitaplarını, çok güzel dayanışma ve arkadaşlık mesajları verdiğinden, hala okuyorum. 2008'de ilk masal kitabım "Su Damlası" çıktı. Basında oldukça tartışıldı. Kahramanları ve dili üzerine yazılar kaleme alındı. Akabinde kadın hareketi içinde birlikte mücadele verdiğimiz Şahmaran Kadın Dayanışma ve Araştırma Merkezi benden çocuk dizisi projesine dâhil olmamı istedi. Ben de kabul ettim.
Berrin Çoruk Aksu: Çocukluğumdan beri feminist bir yönüm var. Dilşa benden merkeze üye olmamı istedi. Bu sayede Şahmaran çocuk dizisinin bir parçası oldum.

- Özelgün: Şahmaran sizin için ne anlam ifade ediyor?
Aksu: Değişik olmasından dolayı dışlanan bir figür. Farklı olmasının sebebi hem erkek hem de dişi figürünü içinde barındırması. Toplumda da feminist duygu ve fikirlerle hareket edenler garipseniyor. Feminist dendiğinde bazılarının aklına ya erkek düşmanı ya da çirkin biri geliyor. Kendimden bir örnek vereyim. Üniversitedeki arkadaşlarıma feminist olduğumu söylediğimde bazıları bana "sen güzel bir kadınsın, feminist olamazsın" demişti.
Selek: Şahmaran anti-kahraman bir karakter. Çünkü hem doğanın bütün sırlarına vakıf hem de bu bilgiyi güce dönüştürmüyor. Ama insanlar onun peşinde. Onun etinin suyunu içerlerse bilgisinin kendilerine geçeceğini biliyorlar. Dolayısıyla iktidar için ondan faydalanmak istiyorlar.

- Özelgün: Şahmaran Çocuk Dizisi'ne özgü Şahmaran figürünün çizeri de sizsiniz.
Aksu:
Yeri geliyor çocuklar bir eşek figürüne bayılıyor. Mesela "Shrek" filmindeki eşeğe. Dolayısıyla çocuklara Şahmaran'ı sevdirecek bir figür yaratmak istedim. Çizgi filmsel düşündüm.

- Özelgün: Sizi masalınızı yazmaya iten etkenler nelerdi?
Aksu: Çocukluğumdan beri ataerkillikten muzdaripim. Örneğin aşırı dindar dayımla yaşadığım bir tartışmayı hatırlıyorum. Kaymakam olmak istediğimi söylediğimde, kadınların ata binmemesi gerektiğini dolayısıyla kaymakam da olmayacağını söyledi. Neden ata binememesi gerektiğini sorduğumda da kadınların regl olmasını gerekçe olarak göstermişti. Bu ve bunun gibi örneklerden ötürü ataerkil değerlere karşı çok büyük bir tepkisellikle büyüdüm. Ama şu anda feminist değerlerin sert bir üslupla değil güzel bir dille insanlara anlatılması taraftarıyım. Bunun yollarından biri de masallar.

- Özelgün: Masallarınızın adı nerden geliyor?
Aksu: Aslında çizgi filmciyim. Önce Şekerfare figürünü çizdim. Ardından masalını yazdım. Şekerfare şekerpareden geliyor. Şekerpare kadar tatlı bir kız çocuğu olsun istedim.
Selek: Masalım Kara Peçeli Cadı diye karşımıza çıkan ama aslında ismi Siyah Pelerinli Kız olan kadının hikâyesi. Siyah Pelerinli Kız yıllardır kadın olarak yaşadığı çok sayıda sorundan cadıya dönüşüyor. Midye Adası sakinlerince dışlanıyor. Adadaki çocuklar hayallerindeki Kara Peçeli Cadı resimlerini yapıp hangisi daha çirkinse onu beğeniyor. Tüm kötülüklerin anası olarak görülüyor. Bir heyula haline geliyor. Her başarısızlığın, acının ve hastalığın arkasında o aranıyor. Ama aslında yaptığı bir kötülük yok. Nihayetinde masalın içine giren küçük bir kız üzerindeki sihri kaldırıyor.

- Özelgün: Masalınızda değinilen sosyal noktalarla Türkiye toplumu arasında paralellikler mevcut mu?
Selek: Masalımı masa başında kurgulamadım. Çıkış noktam Türkiye'deki toplumsal durumu yansıtan bir masal yazmak değildi. Siyah Pelerinli Kız karakteri birdenbire karşıma çıktı. Ben de bu karakter karşıma çıktığında onu işledim.
Aksu: Kız çocuklarına bakıştaki iyileşmenin nedenlerinden biri kızların eğitimine daha fazla önem verilmesi. Artık kadınların durumu eskisi kadar kötü değil. Eskiden ilkokulu bile bitirmeyen kız çocukları vardı. Kız çocuklarına bakış yavaş yavaş yumuşuyor. Toplumdaki yumuşama masalım üzerinden de okunabilir. Masalda kız çocuğu istemeyen baba figürü de çocukları arasında ayrım yapmamayı öğreniyor; hem de tek başına. Ama bu noktada gerçek hayatla masalım arasında bir fark mevcut. Masaldaki baba figürü Şekerfare'yle çatışmaksızın onun oğlu kadar değerli olduğunu anlıyor.

- Özelgün: Türkiye gibi ataerkil bir toplumda kadın olmak ne demek?
Selek: Kadınların kapatılması çocukluklarından itibaren nasıl davranmaları gerektiğinin kendilerine öğretilmesiyle başlıyor. Ama kadınların toplumsal durumu az da olsa iyileşti. Kız çocukları okuyor. Kadınlar çok daha etkin. Bu iyileşmede feminist hareketin de payı var. Ama genel anlamda toplumda hala belli dar alanlarda sıkışmış durumdalar. Kendi potansiyellerini ortaya koyamıyorlar. Şöyle açıklayayım. Bir çınar ağacını küçük bir saksıya ekmeye çalışın. Oradan eğri büğrü gelişen bir ağaç çıkar. Çünkü çınar küçük bir saksıda büyüyemez. Kadınlar da aslında çınar gibi. Kendi varlıklarını gerçekleştirebilecekleri geniş alanlara gerek duyarlar. Ama genelde dar alanlara mahkûm ediliyorlar. Bu durumda kendini var etmenin başka yollarını buluyorlar. Bazı kadınlar kaynana oluyor. Bazıları cinselliği kullanıyor. Kimileride başka kadınların "namusuna" bekçilik ediyor.

- Özelgün: Masalınızdakilerin önyargılarıyla bu coğrafyada yaşayanların önyargıları arasında benzerlikler var mı?
Selek: Doğrusu çoğu kez gerçekten anlamaya ve sorgulamaya çalışmıyoruz. Tarihimizle hesaplaşmadık. Hesaplaşsak yaşadığımız acıları göreceğiz. Tehlikeli gibi gördüğümüz şeylerin o kadar tehlikeli olmadığını anlayacağız. Naifçe baksak görebileceklerimizi korkularımızla yaşadığımızdan göremiyoruz. Birbirimizi anlamaya başladığımızda birbirimiz için daha az tehlikeli olacağımızı düşünüyorum.

- Özelgün: Nefret ve acılar siyasette ne kadar belirleyici?
Selek: Siyaseti motive edenlerden biri de toplumların yaşadığı acılar. Ama nefret, kin ve düşmanlıklar sadece yıkıcı bir güç yaratıyor. Yaratma ve yaşatma güçleri yok. Nefretin ortadan kalkmasıyla yapıcı bir gücün oluşabileceğini düşünüyorum. Masalımda da bunu anlatmak istedim.

http://www.newsweekturkiye.com/haberler/detay/35031/Sahmaran-in-izinde?reload=true

sayı: 61

Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Mahkeme Süreci Court Process