14 Ekim tarihli bütün gazetelerde vardı. Taraf’tan, Sabah’a, Cumhuriyet’ten Zaman’a. Pınar Selek Dünya Yazarlar Derneği Pen’in « Duygu Asena » ödülüne layık görülmüş.
Devlet demeyelim de adlî üst bürokrasinin hıncına maruz kalmış araştırmacı, yazar, « bütün » insanların haklarının savunucusu Pınar Selek’in bu ödülü alması şaşırtıcı değil elbette. Haberi okuyunca Pınar Selek’in internet sitesine bir göz attım, www.pinarselek.com (şu sondaki .com’dan nefret ediyorum) bir de ne göreyim ? Bir kampanya başlatılmış, Pınar Selek’e tanıklık kampanyası.
Hani yok yere gencecik hayatı yakıldı ya. Hani senelerce hapislerde süründürülüp, yahu hakikaten saçmaymış beraat ettiniz denildi de kararın bozulması için tekrar dava açıldı ya. Hani Mısır çarşısındaki patlamaya « bomba olabilir » diyen adlî tıp « uzmanı » birsürü « tüpgazdır raporu » karşısında, ben öyle demek istememiştim şeklinde mırın kırın yapmaya başladı ya… İşte bu süreçte açmış dostları Pınar Selek’e tanıklık kampanyasını, girin okuyun ne kadar samimî tanıklıklar var.
Ama benimki farklı, çünkü ben Pınar Selek’i tanımıyorum. Binaenaleyh, Pınar Selek’in herkesi büyüleyen aurasının tutsağı olmadan tanıklık edebilirim. İki kere konuşma imkanım oldu topu topu. Birincisinde o anlattı ben dinledim merakla, nasıl bir birey bunca haksızlığa uğrayıp da bu gülümsemeyi koruyabilir diyerek. İkincisinde Avrupa’da minicik bir Türkiyeli meyhanesinde başka dostlarla birlikte. Herkesi büyüledi. Derim kalın, ben büyülenmedim… Başka şeylere tanıklığım var benim.
Okudum yazdıklarını. Maskeler, Süvariler, Gacılar’ı okudum. Nasıl bir araştırmacının, gözlemlediği obje ile bu kadar iç içe olup da bilimsel yaklaşımdan taviz vermediğini, vermeyebileceğini gördüm. Türkiye’de esçinsel azınlığa ait olmanın toplumun ve devletin gözünde bireyin diğer aidiyetlerini nasıl sildiğini ögrendim, bildim
Sürüne Sürüne Erkek Olmak’ı okudum, öğrendim, şaşırdım, kıskandım. Türkiye’de “erkek” mertebesine erişmenin ne kadar zorlu ve travmalı bir süreç olduğunu anladım, bildim. Kitabı Bağdat caddesi / Nişantaşı çevresinden diyebileceğimiz, 20’li yaşlarda bir ögrencime verdim, Dünya’sı değişsin diye. “Hocam” dedi, “hiç hoşuma gitmedi. Erkek’in bir gizemi vardı, yerle bir oldu, keşke yazmasaymış, bilmeseymişim”… Bildi.
Pınar Selek’in “marjinal” denen gruplara toplumbilimci ama insan olarak yaklaşımını gördüm. Uyguladığı katılımcı gözlem metodunun ne kadar verimli olduğunu gördüm. İstanbul’da sokak çocuklarınının içine girip de bilimsel etikle bu grubu incemele objesi YAPMADIĞINI ögrendim. Bir grubun marjinal olarak algılanması için kendini merkezde gören ve çogunluk olduğunu düşünen baskıcı başka bir grubun var olması gerektiğini anladım. Fransa’da 150 yıldır prestij hiyerarşisinin en üstüne konulan intellectuel engagé, yani benim tercümemle « elini taşın altına koyan aydın » nasıl olunur bildim. Davasına, içine girdiği, içselleştirildiği gruplardan, eşcinsellerden, travestilerden, Kürtlerden, tinercilerden birey yaptığı bireylerin gelip tanıklık yaptıklarını öğrendim. “Hakim bey, ne bombası, Pınar abla atölyeye tiner bile getirmemize izin vermiyordu” dediklerini duydum. Bildim.
Türkiye solunun, Türkiye toplumunun Pınar Selek’e ihtiyacı olduğuna inanıyorum. Benim tanıklığım bencil bir tanıklık. Bizlerin, Pınar Selek’in yaptıklarına devam etmesine ihtiyacımız olduğunu düşünmemden yola çıkan bir tanıklık.
Bu, kısa, yazı, Pınar Selek’e tanıklığımdır. Tanıdığımdan değil, herhangi bir olaya tanık olduğumdan da degil, bildiğimden. Bildirmeye devam edecektir.
Samim Akgönül
http://content.yudu.com/Library/A1j2gv/AZINLIKCA52/resources/27.htm
|
|