Pınar Selek’i ilk olarak Maskeler, Süvariler ve Gacılar kitabından tanıdım. Ardından Barışamadık geldi. Pınar, kimsenin dokunmaya cesaret edemediği konularda gözlerini ve kulaklarını kocaman açmış, merakla, tutkuyla araştırma yapmış, öğrendiklerini hiç vakit kaybetmeden herkesle paylaşmayı seçmişti. Bunların hiçbirisi tanıdık ve sık rastlanılır özellikler değil. Görmemeye, duymamaya, konuşmamaya o kadar alışkınız ki...
Pınar’ı düşündüğümde gözümün önünden akan sahnelerde Pınar hep kalabalık bir yerde. Çok sayıda kadın var etrafında. Heyecanla konuşuyor veya gözlerinin içi gülerek dinliyor. Ellerimizi tutarak bizlere “haydi” diyor. “Haydi birlikte birşeyler yapalım.” Bu “birşeyler” hiç aynı kalmıyor. Kâh Amargi’ye yazı yazıyoruz, kâh vicdani ret tartışıyoruz, kâh Sevgi Soysal’ı yeniden, hep birlikte keşfediyoruz, kâh Duygu Asena’yla elele “kadının artık adı var ve unutmayacağız” diyoruz, kâh ölümleri nasıl durdurabileceğimizi konuşuyoruz... Dağlarda, kışlada, depremde, yan sokağımızda, komşumuzun yatak odasında, selde yaşanan ölümlerin hepsinin yeri ayrı (ya da aynı) Pınar’ın bizi davet ettiği vicdan gözünde... Hepsi hepimizin derdi.
Amargi Feminist Kitabevi ve Amargi Feminist Dergi son yılların en heyecan verici oluşumlarından... Bu kadar farklı kadın, farklı feminist ses başka nerede biraraya gelebiliyor? Her ikisini de Pınar’sız düşünemiyorum. Pınar’ın enerjisi, inadı, umudu, tutkusu ve sevgisi eminim daha nice güzel araştırmalara, buluşmalara, dönüşümlere, yaratıcı oluşumlara vesile olacak. İyi ki varsın, sevgili Pınar!
Ayşe Gül Altınay