Hayatınızda bazı insanlar olur, size açıktırlar. Onları kolayca okumuş, anlamış, tanımışsınızdır. Daha doğrusu kendilerini size çekinmeden vermişlerdir. Belki hayatınızda böyle çok az insan olabilir. Ama onları bilirsiniz. Bu yalın bilme / bilinme hali yakınlığın, dostluğun, sevmenin öncesindedir ve sanki başka bir şeydir. Pınar'la ilk karşılaştığımda onu tanımıştım, hatırlamıştım, ilk kez tanışmıyormuşuz gibi...
Tüm tanıklıklar bir bilme haline dayanır.
Ben Pınar'a tanığım. "Bu Pınar işte..." olarak tanığım. Bilerek tanığım, tanıyarak tanığım. Hukuken kıymeti nedir, bilmem. Ama her tanık bildiği bir şeyi söylemez mi zaten? Benim bildiğim Pınar ile şiddet o kadar aykırı ki...Pınar'ın bir şiddetin öznesi olamayacağına tanığım.
Pınar ile yolumuz kesişmeden önce, basından, mahkemeden izlediğim günlerde dostları, arkadaşları onu yalnız bırakmayanların farklılıkları dikkatimi çekmişti. Pınar'ı yakından tanıdığınız zaman anlıyorsunuz. Bunca farklı insanı kendisine bağlayabilmesi onun sevme gücünden kaynaklanıyor. Ama yönsüz, yordamsız, kolaycı bir sevme değil. Herkesin uzak durduğu, dışlanmış, itilmiş, inkar edilenleri arayan ve bulan bir sevgi bu. Pınar'ın elinden tutup adımlarını köprü altlarına, arka sokaklara, ve belki cezaevine götüren de odur.
Pınar'la birlikte bulunduğum yerlerde, bir toplumsal cinsiyet toplantısında, doğa üzerine bir atölye çalışmasında, hararetli tartışmalarda ve gerilen anlarda bile insanlar üzerinde yarattığı olumlu etkiyi hatırlıyorum. Pınar'la paylaştığım, tanıklık ettiğim şeylerin çeşitliliği, sayısı o kadar çok ki... Heyecanı, umutları, hayalleri beni de hep çok etkiledi. Yapılabilirliğe dair ufkumu genişletti.
Benim için Pınar'a tanıklık, bir arkadaşım bir dostum ile birlikte hayal kurmaya, umut etmeye, heyecan duymaya, yürümeye devam gayreti...
İlknur Üstün