Neşe Yaşın
Acılarım oldu ama ben hep mutlu bir insan oldum” diye...
Ay’ın iki yüzü
Belki yazılarımdan da fark ediliyordur. İki yanım var benim. Birisi karanlık, melankolik, ve içe dönük diğeri ise daha ışıklı, neşeli ve muzip olan… Ay’ın iki yüzü gibi… Zaman zaman birinden ötekine savrulurum. Karanlık ve kırılgan zamanlarım şiire daha yatkındır. Işıklı, neşeli ve isyan bayrağını açtığım zamanlar ise daha sosyal ve paylaşımcı olması gereken köşe yazıları için uygundur.
Bu hafta, nedense içimde kırılgan ve içli cümleler dolanıp durdu. Belki biraz bundan, biraz da seyahat hallerinden yazımı bir türlü yazamadım. Ara ara bilgisayarın başına geçip bazı cümleler kurdum ama hiçbiri beni sürüklemedi. Yazdığım karanlık sözcükleri sildim. Bir pazar sabahı başkalarının içini karartmaya gerek yok diye düşündüm. Gerçi kederli ve karamsar metinlerin tam tersi bir işlevi olur bazen… Kederi tanımlamak onu aşmanın başlangıcı olabilir çünkü… Yazıdan yansıyan karanlık bir başkasında bir ışık yakabilir. Bir de tanımlanmamış kederden korkuncu yoktur. Bazıları “tarifsiz kederler”dir kuşkusuz.
Geçen Cumartesi Kıbrıs’taki çıldırmış baharı bırakıp soğuk ve kasvetli İstanbul’a geldim. Aslında İstanbul’a gelişlerim hep bir sevinç vesilesidir . Biraz metropol kızıyımdır. Kafelerde oturup kitap okumak, yazı yazmak, sergi gezip sinemaya gitmek, arkadaşlarla buluşmak keyfine doyulmaz hallerdir.
Gelir gelmez sevinç içinde bir film festivali katalogu alıp izlemek istediğim filmleri işaretledim ama daha ilk film için uzun süre kuyrukta bekleyip yine de içeriye giremeyince epey moralim bozuldu. Neyse, o gün normal sinemaya gidip festivalde de olan ‘Hayat Var’ı izledim ben de… Ertesi gün ‘Pandora’nın Kutusu’nu işaretlemiştim ve hemen önlemimi alıp Yeşim Ustaoğlu’na telefon ettim. Kapıda onunla buluşup biletimi alıp yerimi garantiledim. İyi ki de öyle yapmışım. Yine aynı trajediyi yaşayacakmışım yoksa. Aslında gün ortasında filme girmek epey riskli bir durum. Film sonrası için yapılan programı aksatabiliyor. Öncelikle sinemadan ağlamaktan şişmiş gözlerle çıkmak var. ‘Pandora’nın Kutusu’ndan sonra öyle oldu. Kafam karman çorman dolanıp daha sonra yapacağım her şeyi iptal ettim. Murat Uyurkulak anlatmıştı ‘Kaplumbağalar da Uçar’ı izledikten sonra hızını alamayıp Tünel’e kadar koştuğunu...
İzlemek istediğim üçüncü film için bilet bulamamayı asla kaldıramazdım. Şu sıralar ‘Diary of a bad year’ kitabını okuduğum Coetzee’nin çok sevdiğim ‘Utanç’ romanının filmi. Sinemaya Coetzee romanlarına dair ukalalıklarımla başını şişirdiğim Niyazi (Kızılyürek) ile gittim. Son biletleri filan almış olmalıyız. Salon doluydu çünkü.
Şimdi böyle keyifli zamanlar anlatığıma bakmayın. Bazen insanın içinde engelleyemediği bir keder akıp durur. Çok özel ve derin nedenleri olabilir bunun.
Aslında dünyada hem kederlenecek hem de sevinecek çok şey var ve zaman zaman bunlardan birini seçme eğilimimiz daha yüksek olabiliyor.
Bazen, somut sorunlar, ülke gündeminin ağırlığı, gündelik hayata ilişkin sorunlar keyifli olanı görmemizi engelliyor. Yine de her durumda insanın moralini dinç tutması lazım. Savaştan sonra Saraybosna’ya gitmiştim. Barcelona şehri, savaş boyunca Saraybosna ile büyük dayanışma yapmış. Zaten benim davet edildiğim ‘Bölünmüş Şehirler’ konferansını da Barcelona Üniversitesi düzenlemişti. Sokakta çocukları eğlendiren bir palyaço görmüştük. Barcelona’dan geldiğini ‘Sınır tanımayan Palyaçolar’ üyesi olduğunu söylemişti. Beni en çok şaşırtan ise bir saç bakım ürünleri şirketinin yaptığı dayanışmaydı. Savaş sırasında kadınların saçlarını yapıyorlarmış. Kurşunların arasında kadınların koşup saçlarını yaptırdıklarını söylemişlerdi. Galiba, yaşama sevinci dünyaya en çok gerekli olan... Her karanlığı aydınlatacak küçük bir mum vardır sonuçta.
Bu günlerde hortlatılan o eski saçma davayla yeniden üzdükleri Pınar (Selek) nasıl da hayran olunası bir şey söylemişti: “Acılarım oldu ama ben hep mutlu bir insan oldum” diye...
Mutluluk bir yetenek aslında. Mutluluk duyabilmeyi, yaşama sevincini bilenler hayattaki adaletsizlik ve kötülüğe daha fazla isyan edebilir ve mücadele etmek için içinde daha güçlü bir enerji bulabilir diye düşünüyorum.
Kaynak: Birgün Gazetesi