Yıldırım Türker
Brecht’in sözünü hatırlamamak ne mümkün: “Birini öldürmenin çeşitli yolları vardır. Karnına bir bıçak saplarsınız, ekmeğini çalarsınız, hastalığını sağaltmazsınız, berbat bir evde yaşatırsınız, ölümüne çalıştırırsınız, intihara sürüklersiniz, savaşa yollarsınız, vb. Memleketimizde bunların çok azı yasaktır.”
Kardeşimiz Pınar Selek için birilerinin bundan yıllarca önce ölüm fermanı çıkarmış olduğunu biliyoruz. Onu yok etmek için seferberlik halinde olanlar asla vazgeçmiyor.
Pekiyi, bu devletin bir türlü hazmedemediği bu genç kadın; Pınar Selek kim?
Bilmeyen, hatırlamayan, ilgilenmemiş olanlar için her yerde bulunabilecek soğuk mu soğuk bir biyografiyle başlamalı kanımca:
“1971 İstanbul doğumlu sosyolog, araştırmacı ve yazar Pınar Selek, Notre dame De Sion Lisesi’nde ortaöğretimini tamamladı. Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji bölümünü birincilikle bitirdi. Aynı üniversitede sosyoloji yüksek lisansını tamamladı. Fransa’da Sophiantipolis UDEL Üniversitesi’nde ekonomi-politik dersleri aldı.
Dışlananların ve birbirini dışlayanların ortak atölyesi olan ‘Sokak Sanatçıları Atölyesi’nin kuruluşuna öncülük etti.
Amargi Kadın Dayanışma Kooperatifi kurucularından ve aktivistlerindendir. Barış ve İnsan Hakları’yla ilgili çalışan birçok STK ve harekete destek vermektedir. Ayrıca Amargi Feminist Teori Dergisi editörlüğünü yapmaktadır.
Çeşitli dergilerde makaleleri yayımlanan ve bir dönem Özgür Gündem gazetesinde köşe yazarlığı yapan Selek’in EZLN Zapatist hareketin bildirileri ve Marcos’un mektuplarından oluşan ‘Ya Basta! Artık Yeter’ adlı çeviri/derleme çalışması 1996 yılında Belge Yayınları’ndan; Ülker Sokak’ta travesti ve transseksüellerin dışlanmasını konu alan ‘Maskeler, Süvariler, Gacılar’ adlı araştırması 2001 yılında Aykırı Yayınları’ndan; barış mücadelesinin ve genel anlamda tüm sol muhalefetin yaşadığı sorunların da ele alındığı ‘Barışamadık’ kitabı 2004 yılında İthaki Yayınları’ndan; farklı sosyal koşullardan çok sayıda erkeğin askerlik deneyimleri hakkındaki anlatımlarına dayanan araştırması ‘Sürüne Sürüne Erkek Olmak’ kitabı 2008 yılında İletişim Yayınları’ndan; masal kitabı ‘Su Damlası’ 2008 yılında Özyürek Yayınları’ndan çıktı.’
Bu biyografide Pınar’ın daha yirmili yaşlarında görmüş olduğu ağır işkence, yıllarca hapislerde yatmışlığı, bitmez tükenmez davaları yüreği kaldıramayıp ölen anacığı, mesleğini değiştirip Hukuk okuyan ve ablasının avukatı olan kız kardeşi yok.
En önemlisi Pınar’ın her göreni sarıp sarmalayan ışığı, o kimselere benzemeyen sıcaklığı, insana olan şaşırtıcı inancı yok.
Geçtiğim ay, Yargıtay 9. Ceza Dairesi, kamuoyunda ‘Mısır Çarşısı davası’ olarak bilinen davayla ilgili temyiz incelemesini tamamlarken, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Pınar için verdiği beraat kararının bozulmasına karar verdi. Daire, Selek’e eski TCK’nın 125. maddesi kapsamında 36 yıl ceza verilmesi gerektiğine hükmetti.
Yüce adaletimiz, ‘bitti sanıyordunuz, değil mi?’ diye hınzırca göz kırpıyor.
Yıllarca süren, her türlü bilirkişiden bomba değil, gaz patlaması olduğu üstüne rapor çıkmış olan dava bir kez daha ısıtılıyor.
10 yılı geçmiş, Pınar filistin askısındayken yüzünü yumruklayan kahramanlar terfi etmiş, iş başında. Onu en ufak bir ahlaki ve mesleki süzgeçten geçirmeden Apo’nun nişanlısı ilan etmiş olan Büyük gazetenin de nedamet getirdiğini hatırlamıyoruz.
Hayat devam ediyor. Katiller, işkenceciler, katliamcılar vahşi Türkler cennetine kahaman olarak uğurlanıyor. Hayır, devletin Pınar’la işi bitmemiş daha.
Tanıyan bilir
Onun yüzünü görmüş, sesini duymuş, hayatına tanık olmuş olan, bir katliamcı olamayacağını iyi bilir. Bunun kirli, alçakca bir yalan olduğunu bilir.
Pınar, yaşatanlardandır. Gitmek için yola çıkmışları yolundan döndüren, onların sırtını okşayıp haklarını koruyandır.
Sokak çocuklarına sorun. Travestilere, transseksüellere sorun. Vahşi hayatımız kimi dışına itiyorsa, onlara sorun.
Açıp kitaplarından birkaç sayfa okumanız yeterli. ‘Barışamadık’ın önsözünü şöyle bitiriyordu: “Barışın penceresinden denize açıldım. Hapishanede.
Korsanlar yolumu defalarca kestiler ama onları her seferinde atlatarak size kadar...”
Pınar Selek’le bir keresinde hapishaneden çıktığında buluşmuştuk. O sıralar 29 yaşındaydı. Hayalî bombacı olarak iki buçuk yılını Ümraniye Cezaevi’nde geçirmiş, kanlı bir ‘Hayata Dönüş’ operasyonu ertesi tahliye edilmişti. Çok şey görmüş, çok yaradan yaralanmıştı. Ama kendi olma, kendi kalma mücadelesini sürdürmeye yeminliydi. Güneşli bir sabah Pınar Selek’le iki ajan gibi buluştuğumuzu hatırlıyorum. Ardındaki gazeteci ve diğer meraklıları atlatarak randevu yerine geldi. Kendimize bir sığınak bulup uzun uzun konuştuk. Beni en çok şaşırtan, hiç acılaşmamış olmasıydı. Coşkusundan, iyi bir dünyalı olma hevesinden hiçbir şey kaybetmemişti. İnsana şu dünyada durduğu yeri zindan ediveren içtenliği hiç yara almamıştı. Önce ondan sonra kendinizden kuşku duyar hale geliyor, bu gencecik insanın inceliği, yumuşaklığı, sevecenliği karşısında kilitlenip kalıyordunuz. Kendi hakkında bir şey anlatırken mahçup olan, tutuklandığında yaşadığı işkenceden bahsetmeyi uygun bulmayan, mağduriyet dilinin refahına bir an olsun sığınmayan Pınar, kendini mümkünse unutturmak istiyordu. Kahramanlığa, önde durmaya yatkın değildi, dünyayla yüzleşme yordamı.
Yıllar önce daha gencecik bir kızken sokak çocuklarının arasında onlardan biri olarak dünyaya tutunma çabasına tanık olmuştum. Sonra Ülker sokaktan üstlerine şanlı bayraklar sallanarak kovulan travestilerle birlikte, aynı kuytuda sabahladığına tanık olmuştum.
Pınar Selek hakkındaki duygularım hiç değişmedi.
Militarist vahşilerinki de.
Onlar, bu genç kadının bombalardan daha güçlü olduğunu erken fark ettiler.
Her acıdan, her zulümden yüzünde aynı ışıklı gülümseme, aynı tevazuuyla çıkışı besbelli onları deli etti.
Onu benzetemediler.
Pınar, etrafına mutluluk ve güç saçarak kendi seçmiş olduğu hayatı, kendi seçmiş olduğu hayatın müttefikleriyle birlikte sürdürüyor çünkü. Kadının özgürleşmesinden, heteroseksizme karşı direnmekten, barışın önemli bir tetikleyicisi olan vicdani redden dem vuruyor çünkü.
‘Barışamadık’ kitabının bir bölümüne epigraf olarak Gandhi’nin bir sözünü koymuş: “Barışçıl mücadelede en ufak bir kuşku başarısızlık için yeterlidir. Sonuna kadar başarılı olmanın yolu saflık ve dürüstlüktür.”
Onun yıllarını çalan, işkencecileri üstüne salıp canını yakan, anasını alan, hayatı ona zehretmeye çalışanlara rağmen hep saf ve dürüst kaldı.
Biz, Pınar Selek’i tanıyanlar, onun gözlerimizin önünde kaçak konumuna sürüklenerek, hapislerle, işkencelerle ya da bitmek bilmeyen gerilimlerle öldürülmesine izin vermeyeceğiz.
Her şeyden önce onun sevgisine, barışa olan inancına, saflık ve dürüstlükle beslediği umuduna tanığız. Tanık olacağız.
Onun için toplanan yüzlerce insan arasından Deniz Türkali, tam da hissedip kuramadığım cümleyi söylüyordu: “Pınar’a çok özeniyorum.
Aslında herkesin Pınarlaşmasını istiyorum.”
Kaynak: Radikal
|
|