Sanık sandalyesine oturttuğunuz bu genç kadının; dünyanın bütün mağdurlarını, bütün ezilenleri, kenara itilmişleri, acı çekenleri içine sığdırabildiği yüreğinin büyüklüğüne, aydınlığına, sevgi üretme gücüne, bir an bile düşünmeden tanıklık ederim ey ahali ve siz, sayın yargıçlar.
Bir terazisi varsa eğer vicdanın, onun terazisinin hassas olduğuna; o terazide hileye hurdaya, çifte ölçüte yer olmadığına ve Pınar’ın vicdanının sesinden başka ses dinlemediğine de tanıklık ederim.
Onun cesaretine tanıklık ederim; ama öyle “korkusuz” anlamına gelen sıradan, gündelik tanımıyla cesaret değil. İtiraf etmeliyim; kır evini basan farelere, kötü böceklere, hatta bazen kedilere karşı pek de cesur değildir. Kapkaranlık gecelerde bir evde yapayalnız kalmayı da sevmez, bilirim; tahtalar gıcırdayıp puhu kuşları ötmeye başlayınca onun da içi ürperir hepimiz gibi. Onun cesareti bir insana, bir halka haksızlık yapıldığını gördüğünde bir an bile duraksamadan haksızlığa uğrayanın yanında yer alma cesaretidir. Ve gerektiğinde her şeyi: kendisiyle sert bir hesaplaşmayı, çevrenin- mahallenin baskısını, hatta suçlamasını göze alarak aklının ve vicdanının işaret ettiği yerde durma cesareti...
İnsanı değil yok etmek, incitecek, aşağılayacak hiçbir şey yapamayacağına; insanlar acı çekmesin, ezilmesin, incinmesin, ayrımcılığa uğratılmasın diye kendini kanarcasına acıtmayı, incinmeyi göze alabildiğine tanıklık ederim.
“Sanığınızın” bilgisine, sözünün kaleminin süssüz, iddiasız sapsade gücüne tanıklık ederim sayın yargıçlar. Yazdığı yazılardaki, yaptığı araştırmalardaki duru mantığına, kafasının açıklığına, aydınlığına, verilerinin sağlamlığına tanıklık ederim.
Ederim de... madem ki doğruyu konuşacağım huzurunuzda, itiraf etmeliyim ki lehte tanıklık edemeyeceğim bazı şeyler de var: Kendini sakınma güdüsüne, kendi çıkarını kollama becerisine, inanların iyi niyetinden kuşku duyma tedbirliliğine, toplumumuzda pek makbul sayılan, şu sıradan deyişle akıllı uslu, suya sabuna dokunmayan “evinin kadını” olma haline tanıklık edemem doğrusu.
İşte böyle olmadığı için, gözünün önünde işlenen cinayetlere , insanlık suçlarına arkasını dönüp ‘bana ne’ diyemediği için; birine kurşun atılırken güçlünün yanında yer alacağına, ya da güvenli bir köşeye saklanacağına, kendini kurşunun hedefi olana siper ettiği için; sokaklarda sürünen aç çocuklara üç kuruş vermekle yetinmediği, toplumun dışladıklarına arkasını dönmeyip onlarla yaşadığı, ‘beni de dışlayın’ o zaman demeyi göze aldığı için; kim olursa olsun ezilen, dışlanan insanın yanında durduğu için, işlemediğine tanık ve kefil olduğum bir suçtan karşınızda o şimdi.
Pınar’ı mahkum etmek, bu dünyada, bu toplamda masumiyeti, vicdanı, yüreği mahkum etmektir sayın yargıçlar. Pınar’ın suçluluğuna inanmak kendinizi mahkum etmektir ey ahali...Kendinizi, kendimizi temize çıkarmak için hâlâ zaman var, geç kalmayalım.
Oya Baydar