Pınar Selek
Bir Günebakanı Sevmek... Hem de Nasıl...

 

Artık babasız olduğuna göre bir babanın anısıyla

uğraşmak zorundasın. Çoğu zaman bu anı, yaşayan bir

babadan daha güçlüdür; emredici, uzun ve sert

konuşmalar yapan, evet ve hayır diyen bir iç sestir; bir

tür ikili kod: Evet hayır evet hayır evet hayır;

Zihinsel ya da fiziksel her hareketinizi,

en küçük bir hareketinizi bile yönlendirir.

  Hangi noktadan itibaren kendiniz 

olursunuz? Tam olarak, asla, her zaman onun bir

parçasısınızdır. İç kulağınızdaki bu ayrıcalıklı konumu,

babanıza çektiğiniz son "kıyak"tır. Tüm babalar bu 

ayrıcalığı kullanırlar.

Ölü Baba

Donald Barthelme

 

İstanbul Teknik Üniversitesi'nin soğuk sarı koridorlarından ayrılıp denizli, renkli bir binaya girdiğim bir Eylül günü uzun dalgalı saçları ve sımsıcak gülümsemesiyle güzel bir kadın beliriverdi yanı başımda. Saçlarının sol yanında bir ayçiçeği vardı. "Merhaba ben Pınar, sizi ilk gördüğüm an içim sıcacık oldu, sevdim sizi, tanışabilir miyiz?" dedi saçlarında günebakanı ve ıpışıltılı gözleriyle taa içime bakan bu kadın. 1996 yılıydı. Mühendislik, iktisat eğitimi derken kendimi Mimar Sinan Üniversitesi'nde bulmuştum. Sosyoloji yüksek lisansı yapacaktım. Sayılardan, modellerden kurtulacak ve romanlara, filmlere, içinde harflerin olduğu kitaplara koşacaktım. Bir yanımda umut diğer yanımda ise yeniden başlamanın adlandırılamayan kaygıları...  "Erkek" bir okulun yine o "erkek"e has yalnızlığıyla, başa çıkma mücadelesiyle gelmiştim buralara. O günebakanı ilk gün tanıdım. Kaçışımın ilk gününde... Kurduğu ilk cümlenin, sorduğu ilk sorunun bende yarattığı dirilme duygusunu hala içimde taşıyorum. Mühendisim ya serde... Tanışıp birbirimize sarıldığımız yerin koordinatlarını dahi hatırlıyorum.

 

Pınar'ın o büyüleyici sarılışlarından, heyecanının, yaşama ve yeryüzüne olan aşkının bir başkalığından mıdır bilinmez ama (ki bence öyleydi) bugün yaşamımda "iyi ki, iyi ki varsınız" dediğim birçok insanı onunla, onun yanı başında tanıdım. Geceleri darlandığımda, kaygılara yol aldığımda, "evet hayır evet hayır evet hayır" kulaklarımda çınladığında, babama çektiğim "kıyak"la baş etmeye çalıştığımda var olduklarını bilip, bilmenin verdiği dönüştürücü güç ile içimdeki coğrafyanın dehlizlerinden kaçıp kurtulduğum insanları...

 

Pınar'ın günebakanlı saçlarıyla başlayan eski ama yeni hayat hikâyemde ilk durakaldığım şeyi sürekli düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Bizler masalarımızda kitaplar okur notlar çıkarırken onun yüksek lisans dersleri için çalışması gereken yazıları, metinleri sokakta yaşayan insanlarla, çocuklarla, kimliği bertaraf edilmeye çalışılanlarla, onların "ev"lerinde, "yer"lerinde, onlarla birlikte okuyup anlamaya çalışma halini... Onlarca kitabı içine alma ve yükselerek düşünme biçimini... İç Deney, Yaşantının Politikası, Ateşin Psikanalizi,... Gibi bir dolu kitap işte... Ve "akademik" olan ile ilişkilenmesi öyle hakikiydi ki... Yaşam hikâyesini entelektüel çalışma ile birleştirebilen çok az insan tanıdım onun gibi... Sadece kendi yaşam hikâyesini değil üstelik... O birleştirdiği ilmeği başka yaşam hikâyelerine katabilme inancı, becerisiydi beni etkileyen...

 

Pınar'ın kız kardeşi Seyda ve benim kız kardeşim Zeynep... Analarımız, babalarımız, okullarımız, büyüdüğümüz sokaklar, semtler... Nasıl da sevinir, coşardık bunlar üzerine konuşurken... Hatta öyle hayallere kapılırdık ki... "Biz gerçekten taa en baştan kardeşmişiz ama hikâyenin bir yerinde bizi birbirimizden ayırmışlar"... Yazarken dahi hem gülümsüyorum hem de gözlerim dopdolu oluyor. Böylesi hayallerin ki bu hayaller Pınar'ın yaşamın her alanındaki hayallerinin bir başka hali, nasıl mahkûm edilmeye, kapatılmaya çalışıldığını düşündükçe... Kızarmış Yeşil Domatesler filmini hatırlıyorum bir de... Kardeşliğimizi konuşurken seyrettiğimiz ve sonra ayrı düştüğümüzde yine seyrettiğimiz o kadın dayanışmasını en sade biçimiyle anlatan kareleri...

 

Sıcak gülüşlü, medusa saçlı kardeşimin ve hayallerinin kapatılmasından sonrası ise bir garip boşluk oluştu önce içimde. O şimdi içerideydi ya... Ben yine bir köşelere kaçmakta buldum kolay yolu. Bozburun'daydım. O günlerden birinde garip birileri ile tanıştım. Bizimle aynı pansiyonda kalıyorlardı. Pınar'ı soruyorlardı bana. Nereden ve nasıl tanıdığımı? "Yüksek lisanstan arkadaşımdır Pınar" dedim. Şimdi bile içim sızlıyor bu cümleye. Oysa o benim kardeşimdi. Kız kardeşim. Sonrası ver elini yine İstanbul. Aradan birkaç hafta geçmişti. Sevgili Nilgün (Yurdalan) ile tanıştım bir gün. Bir yerde oturmuş Seyda'yı bekliyordum. Esmeray da vardı yanımda. Nilgün geldi yanımıza. "Siz Pınar'ın kız kardeşiniz sanırım. Çok benziyorsunuz." dedi. İşte benim güneyin sıcak coğrafyasında söyleyemediğim "kız kardeşimdir" cümlesi yüzüme böyle çarptı. Bir sızı ile yaşanan sevinç hali... Doğru ya ben Pınar'ı kardeşlikten, "sizi sevdim" deyişinden tanıyordum, onu sevişimden tanıyordum.

 

Seni seviyorum canım kardeşim... Canım kız kardeşim... Seni tanımamda, sana tanıklığım da budur...

 

Emredici, uzun ve sert konuşmalarla hesaplaşmayı, ikili kodları defetmeyi öğrettiğin için, yaşamın, yaşamanın ateşiyle hepimizi sarıp sarmaladığın için, öpüp koklamayı çok güzel bildiğin için, Ali Deniz'in ilk masal kitabını yazan sen olduğun için... Seni seviyorum kardeşim... Seni sevmekten tanıyorum...

 

Bırakalım diğerleri öğrenmekten korksunlar... Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmekten... Bırakalım onlar şahit olmasınlar yeryüzüne... Bırakalım kendilerine altın ve gümüşten, zevk ve safadan, lezzet ve şehvetten bir âlem kurup, keder ve ızdırap fikirlerinin kafalarına girmesine izin vermesinler... Yaşam elbet bir gün değişecek... Görünmezler, ezilenler, yenilmişler sese, dile gelecekler... Pınar olunca bizler, Pınar olunca hayat...

 

Pınar cezaevindeyken ona yazdığım mektuplardan birinde yer alan bir alıntı ile bitireyim tanışmamızı, tanışıklığımızı:

 

                         "Gözlerime şöyle bir bak gönül gözüyle oku

                                        Ya sil baştan beni benden oya gibi doku

                                        Ya sev beni baştan oya gibi doku

                                        Olmayan aşkın esiri gamdan azad olmasın

                                        Aşk muhlik yar gaafil müptelalar neylesin

                                        Bu dünya seninle sevmişim ey dost

                                        Benim sensiz bu dünya nemdir ey dost"

                                                                                       Ergüder Yoldaş

 

Maya Arıkanlı

( Bu alıntı Richard Sennett'in Otorite (Ayrıntı Yayınları, 1992) adlı kitabının ilk bölümü olan 'Otorite Korkusu' nun girişinde yer almaktadır.

 

Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Mahkeme Süreci Court Process