Tunus'ta 8 Mart : Devrim devam ediyor !
Pınar Selek - 12 mart 2019
Bu 8 Mart'ta, Tunus'ta, Tunuslu, Cezayirli, Malili, Senegalli, Filistinli diğer birçok feministle beraber, etkileyici ve kolektif bir eylemin parçasıydım. ATFD'deki (Tunuslu Demokrat Kadınlar Derneği) şevkle çalışan yoldaşlarla beraber miras eşitliğini savunmak için “kurmaca mahkeme” oluşturduk. Batılı feministler için bu talep oldukça arkaik görünebilir, özellikle de aile, özel mülkiyet, miras ve bunların gerektirdiği tüm sosyal yapı mercek altındayken. Fakat patriyarkal düzen her bağlamda aynı değildir, feminist taleplerin farklılaşmasına sebep olan dispozitifler ve mekanizmalar üzerinden işler. Ayrıca bu sorunsal, patriyarkanın ekonomik boyutunu ve erkek sınıfının kadınları mülksüzleştirmek için kullandığı çeşitli şiddet biçimlerini de açığa çıkarır. Erkeklerin aile mirasının üçte ikisini ele geçirdiği Tunus'ta miras eşitliği talebi ATFD'nin tarihi talepleri arasındadır. 90'lardan beri çeşitli kampanyalar, eylemler ve tartışmalar düzenleyerek bu problemi ulusal düzlemde siyasetin ve medyanın gündemine taşımayı başardılar. Bunların sonucu olarak hükümet Kasım 2018'de miras eşitliği üzerine bir yasa tasarısı oluşturmak zorunda kaldı. Bu vesileyle ATFD etrafındaki feministler kurmaca mahkemeyi hayata geçirdiler, dümeni elden bırakmamak için. Zira ATFD'nin başkanı Yosra Frawes'in de açıkladığı gibi yalnızca İslamcılar değil aynı zamanda “ilericiler” de “henüz zamanı gelmedi” diyerek bu süreci durdurma çalışmalarına devam ediyorlar. Tunuslu feminist kadınlar 8 Mart'ta “lanetlenmişlerin” zamanının geldiğini gösterdiler. Beş yüz kişinin katılımıyla gerçekleşen duruşma süresince dümeni gerçekten ellerimde hissettim, diğer tüm lanetlenmişlerle beraber. Çok etkileyiciydi.
Mağdurlar konuşuyor
Başta, benim gibi başka yerlerden gelenler kurmaca mahkemenin Tunus'un kolektif eylem birikimindeki yerinin çok önemli olduğunu öğrendiler. Tunuslu kadın ve erkek eylemciler bu yöntemi kullanmaya karar verdiler çünkü bu yöntem çoğunluğu kamusal sorun tanımlama ve kamusal politika belirleme sürecine katılmadığı bir dünyada “mağdur merkezli bir süreç benimsemeyi” mümkün kılıyordu. Tüm katılımcılara dağıtılan kitapçık dünya çapında gerçekleştirilen benzer başka eylem örneklerini sunuyordu. Mesela 1995'te Pekin'deki kurmaca mahkeme “femmes de réconfort” denilen, İkinci Dünya Savaşı sırasında Japon ordusunun askerlerine “hizmet vermeleri” için hayatta bırakılan Asyalı kadınların seslerini duyurmaya olanak sağladı. Yani başlamadan önce Tunus'taki ya da dünyanın başka yerlerindeki benzer eylemlerin devamı olarak kendimizi konumlandırmış olduk.
8 Mart'ta Tunus'taki bu kurmaca mahkemenin hakimlerinden biriydim. Duruşma sırasında Tunus'un, Cezayir'in, Filistin'in, Senegal'in ve Mali'nin farklı bölgelerinden gelen mağdurların tanıklıklarını dinledik. Ebeveynlerinin ölümünün ardından erkek kardeşleri tarafından evden kovulan iki kızkardeşin hikayesini mesela... Ya da aile topraklarında ve evinde hiçbir şeye sahip olmadan çok fazla, çok fazla çalışan çiftçi kadınlar... Emek güçleri dışında hiçbir şeyleri olmadığı için bu aile yapısı içinde bağımlı ve hapis hayatı yaşayan daha başkaları... Evlilik dışı doğan, hiçbir miras hakkı bulunmayan ve ebeveynlerinin günahlarının ceremesini çeken çocuklar... Müslüman olmadıkları için mülksüzleştirilen kadınlar... Su kaynaklarının ve toprağın idaresinden mahrum edilen ama üretmesi beklenen kadınlar... Yardım karneleriyle yetinmesi gerekenler... Kamusal ve dini olmak üzere ikiye bölünmüş hukuk düzeni arasında sıkışanlar... Kocalarının kardeşleriyle evlenmeye zorlananlar... Zorla kuzenleriyle evlendirilenler... Tüm bunlar hükmeden cinsiyet sınıfının yani erkeğin Mülkiyetini koruyabilmesi için.
Birbiri ardına dinlediğimizde açıkça gördük ki bu hikayeler münferit değiller. Bu suç çeşitli tahakküm ilişkilerine eklemlenerek ve aile ve din gibi birçok kurumun, kadınları haklarından mahrum etmek için müdahale edebildiği daha geniş bir bağlamda kendisini gösteriyor. Avukat Hlima Jouini savunma konuşmasında şu soruyu sordu: “Kaybedecekleri hiçbir şeyi kalmamış kadınlar nasıl suçlu bulunabilirler?”.
Bu tanıklıklardan çıkan sonuç açık ve net: iki toplumsal cinsiyet arasında ayrıca sınıfsal bir çatışma da mevcut ve bu çatışma savaş yasalarıyla yönetilmeye çalışılıyor. Kadınlar, mağdur olanlar. Fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalıyorlar. Bu yüzden adalet arayışı, bütün mağdurların tazminat hakkını da kapsıyor.
Devrimi dokumak
Lakin bu tanıklıkların en güçlü tarafı mağduriyet dilini kullanmamış olmalarıdır. Örneğin, Cezayirli Moi Mennana erkeklerin nasıl çeşitli stratejilere ve şiddete başvurarak toprak mülkiyetini ellerinde tuttuklarını ve kadınları mülksüzleştirdiklerini anlatırken, Soulaliyat Kadın Hareketi'nin verdiği mücadeleyle sözlerini bitirdi. Bu kadınların nasıl hapishane ve benzeri diğer şiddet örgülerine rağmen ailelerini ve aşiretlerini karşılarına almak pahasına sessizlik duvarını yıktıklarından ve hükümeti harekete geçmeye zorladıklarından bahsetti. Myassar Atevani Filistinli kadınların nasıl hem ailevi geleneklerden hem de işgalden doğan çifte adaletsizliğe rağmen mücadele vermeye devam ettiklerini birçok örnekle dile getirdi. Sirebara Fatoumata Diallo, Malili çiftçi kadınların maruz kaldıkları şiddeti anlattığı tanıklığını şu iki cümleyle sonlandırdı: “Bu kurmaca mahkeme yöntemini çok sevdim, bizim oralarda kullanmamıştık. Birlikte faaliyet yürüttüğümüz arkadaşlara anlatacağım, belki biz de aynısını yaparız.”
Duruşmanın sonunda Yosra Frawez, ATFD'nin başkanı, kararlı bir şekilde tekrar etti: “Tunus'ta devrim devam ediyor.”
Şahidim: Tüm sorunlara rağmen devrim devam ediyor, dümeninde feministler.
Şahidim: Tunuslu feministler ulusal hudutlarla sınırlanmış bir mücadele vermiyorlar. Yakın Doğu ve Afrika'daki diğer feministlerle beraber dokudukları bir dayanışma ağı içerisinde kendi devrimlerini uluslarötesi bir boyuta taşıyorlar.
Bu yazı, Pınar Selek’in Mediapart isimli haber sitesindeki blog’unda yer alan yazının Fransızca’dan çevirisidir. Orijinal metne buradan ulaşılabilir : https://blogs.mediapart.fr/pinar-selek/blog/120319/8-mars-tunis-continuer-la-revolution?utm_source=facebook&utm_medium=social&utm_campaign=Sharing&xtor=CS3-66&fbclid=IwAR3-NGuuZIxPz-6Bag68A5qBFQBdGOrLg0RzmGd62mIbzu1YhOL9253s99M