Pınar Selek
Tüpgaz Patlamasından Terör Bombası Çıkarmak

Sirk cambazının kuş çıkarmasına benzemiyor... Cambazlık sanatına, cambazın yeteneğine saygısızlık olarak algılanmasın... Hukuk devleti düzeni içinde, yargılama süreci işletilerek tüpgaz patlaması olgusunun içinden, terör örgütü eyleminin ürünü bomba çıkarabilmek çok daha zor, ustalık isteyen bir iş olmalı. Hele de söz konusu patlama İstanbul’un göbeğinde, Mısır Çarşısı’nda, küçücük bir yiyecek büfesinde, kalabalığın çok olduğu bir saatte, 7 kişinin öldüğü, 127 kişinin yaralandığı, kanlı bir olay olarak gerçekleşmişse...
Ülkemizde hukuk devleti düzeni, bağımsız yargı işleyişi geçerli olsaydı, 16 yıldır süren yargılamanın en başından yargının, suçladığı kişilerin, başta cinayet işleyen suç örgütünün odağına oturtmaya kalkıştığı, kamuoyuna kanlı katliamın sorumlu lideri olarak sunulan sosyolog Pınar Selek olmak üzere, suçladığı kişilerin terör örgütü ilişkilerini, bombalama eylemi iddialarını, maddi suç kanıtlarıyla, ortaya koyması gerekirdi. Savunma, patlamanın tüpgaz olduğunu kanıtlamak uğruna, yargının elinde olan olanakları kullanamadan kanıt toplayabilmek için çırpınmak zorunda kalmazdı. Başta Pınar’ın babası sevgili Av. Alp Selek, bu ülkenin en zorlu siyasal süreçlerinde insan hakları, hukuk savunuculuğunda önemli sınavlar vermiş hukukçular ordusunun iğneyle kuyu kazan çabaları olmasaydı...
Çok ağır işkencelerle alınmış itiraflar üzerine oturtulmuş, karanlık senaryolarla kurgulanmış, çok acımasız bir büyük cinayet senaryosundan aklanmak, ortada patlatılmış terörist bombasının olmadığını, aslında kanıtların karartıldığı bir tüpgaz patlamasının yol açtığı çok büyük bir kaza, ilkel koşullarda üretimin ürünü iş cinayeti ile karşı karşıya olduğumuz gerçeği asla ortaya çıkmayacaktı. Uzun işkenceler, ağır tutukluluk süreçleri, Mısır Çarşısı’nda bir büfenin etrafından toplanmış sivil insanların ölümleri, yaralanmalarından suçlanma, karalanmanın bedelleri, insanların yaşamlarından 16 yılın çalınması. Yakından tanıdığım, insan hakları, emek hakları, hukuk savunuculuğu, onurlu siyasal, toplumsal kimlik, değerler savunuculuğunda çok savaşım vermiş Selek ailesinin bireylerinin yaşadıklarından hiçsöz etmeyelim.. Üç beraat kararını kabul etmeyerek bir daha bir daha devlet adına cezalandırmak için çırpınmak nasıl bir hak-hukuk arayışı, vicdan, izan sahipliği olabilir? Nasıl bir kindarlığın insanın içini donduran vicdansızlığın ürünü olabilir?

***

On altı yılın çoğunluk duruşmalarını elbette izleyemedim.. İzleyebildiklerimin her birinde haksız-hukuksuz-vicdansız suçlamların o kadar çok örneğine tanıklık ettim ki.. Ülkemde bağımsız yargı, hukuk devleti düzeni, insan hakları işleyişi adına, hele de sivil iktidarlar sürecinde olabilirliğine tanıklık etmekten geleceğimiz adına kaygılandığım karanlık tablonun değerlendirmesini yapmak yerine, durumu daha çıplak algılayabilmeniz için dünkü sonuç savunmanın, yaşanmışlıkların özeti olan bazı satır aralarını paylaşmayı yeğlerim..
Mısır Çarşısı’ndaki 7 ölü, 127 yaralı ile kalabalıkta yaşanan, 9 Temmuz 1978 tarihli kanlı patlamanın toplumsal şoku üzerine, ülkenin en itilmiş kakılmışları ekseninde toplumsal çalışmaları ile öne çıkan bir genç sosyoloğun, bombalı terör cinayetinin lideri olduğu kamuoyu açıklaması kuşkusuz daha travmatik bir siyasal yargısız infaz şokuydu. On altı yıl süren yargılamalarda üç beraatla yetinilmeyip sürdürülen yargısal suçlamalarla yeniden görülmeye başlanan davada, savcı bir önceki duruşmada yeniden aynı terör örgütü bomba cinayet eylemi suçlamalarını yineleyerek aynı müebbet ceza yargılamasını istemişti. Savunma dünkü yargılamada 16 yılın tüm yargısal, hukuksal süreçlerini özetleyen bir sonuç savunma yapmak zorundaydı...
Kanlı patlamanın yaşandığı büfede, aslında en başından delil toplayan devlet sorumlularının hazırladıkları 4 ayrı raporda, en baştan bombaya ilişkin saptama söz konusu değildi. Olay yerinin tüm delilleri toplanıp kayıtlara alınırken patlamanın tüpgaz odaklı bulguları da ayrıntılı saptanmıştı. Sonra ne olmuşsa olmuş, masa başındaki üst kademe derin devlet görevlileri işin içine girmişler, terörist eylemi, bomba ürünü olduğu saptanması yolunda rapor üretilmesini istemişlerdi.. Sosyolog Pınar Selek’in çalışmalarını sürdürdüğü, tüm ötekileri içinde barındıran atölyesine girip çıkanlar belli değilken Pınar Selek alındıktan bir gün sonra yapılan aramada bomba yapımında kullanılabilecek kanıtların bulunduğu iddia edilmiş ama hukuksal tutanakları saptanmamıştı. Atölyede Pınar’ın ele geçirilmiş parmak izi nasıl olmuşsa 5 yıl öncesine aitti, başka renkli bir kâğıt ruloda saptanmıştı..
Savunma yıllarca delil toplayarak, çok sayıda bilimsel rapor oluşturulmasını zorlayarak, Adli Tıp içinde olmak üzere çok sayıda bilimsel raporla, patlamanın bomba değil, tüpgaz patlaması ürünü olduğunun çok sayıda gerekçeli belgesini, maddi olgusunu yaratamamış olsaydı ne olacaktı? İşkenceyle alınmış iki ayrı itirafçının ifadelerinde, Pınar’ın atölyesinde bomba yaptıklarının itirafı ifadeler söz konusuydu. Savunma yine yargılama süreçleri içinde her iki işkencede alınmış itirafların duruşma tanıklıklarında Pınar’ın atölyesinde yapıldığı söyle-nen patlayıcı bombaların, yapılma teknikleri, kullanıldığı söylenen malzemelerinin, ölenler, yaralılar, patlama ortamında izlerinin olmadığının kanıtlarını da bilimsel raporlarla kanıtlamak zorunda kalmıştı.. Ya tersinden hak-hukuk arama savaşımında başarılı olamasaydılar?..

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/167582/Tupgaz_Patlamasindan_Teror_Bombasi_Cikarmak.html#
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Mahkeme Süreci Court Process