Saygın insanların alt kat tecrübeleri*
Başörtülü bir insan gördüğü zaman dünyası şaşan saygın Türkan Saylan'ın evinin aranmasına, seçimleri AKP'ye kaptırmamak için her türlü yolu mübah gören saygın Haberal gibilerinin içeri alınmalarına, sanık olabilmelerine bazı vatandaşlar çok üzüldüler, hiç tahammül edemediler...
Siz, üzülen vatandaşlar; önemli bir aşama kaydettiniz. Artık siz de, birilerinin canının yanmasından ötürü olmasa bile, en azından birilerinin canının sıkılması karşısında duyarlılık ve empati tecrübesi kazandınız.
Mesela şimdiye kadar Pınar Selek'i kulaklarınız duymuştur; gözleriniz ucuyla gazete köşelerinde görmüştür. Yani, ortalama ya da çoğunluk insanın "beş adet" olduğu söylenen duyu organlarının üç aşağı beş yukarı hepsiyle Pınar hakkında bir şeyler "duy"muşsunuzdur... Ama insanın "duymak" için sahip olduğu başka yetenekleri devreye sokmadığınız için tâ içinizden duymadınız.
Pınar alt katlara inmişti. Hani sizin kendinizi "asil" olarak kabul edip, kendinizi bir tutmadığınız "dağdaki çoban"ın kent versiyonlarına kendini adamıştı. Çünkü onun damarlarına işlemişti görünenin altına inme fikri... En tepedeki diplomalıların, rütbelilerin ve statü sahiplerinin cilalayıp anlattıklarının nasıl kendi iktidarlarının görünmez olmasını sağlayacak plastik çiçeklerle dolu olduğunun farkına varmıştı bir kere... Sokakta yaşayan, sürekli acı çeken, sürekli aşağılanan insanları görmüştü bir kere...
Pınar'ın o insanları dert edinmesi, cilalanmış söylem için tahammül edilemez bir şeydi. Toplumun ne kadar "sakat" olduğunun bir anda görünür olması demek gibiydi çünkü: hepimizin ne kadar sakat olduğunu görmek... Gene bu toplumun tepesine asılı olan görünmez iktidar kurallarının emrettiği gibi, sakatları saklamak, sakatlığımızı saklamak için, aynada hep gürbüz, yakışıklı, sarışın ve mavi gözlü hayal ürünü yaratıklar görebilmek için halının altına süprülen bütün yaratıkları görmek...
Ya da mesela faili ironik biçimde "meçhul" olan olan onyedibin cinayetin nasıl gerçekleştiğini de pek düşünmediniz. Ama bir gün şunu hissedebilirsiniz: bir gün bir evin kapısı dipçik sesleriyle inliyor, önce biraz tereddütten sonra, kimin gelmiş olabileceğini, eğer açmazsanız başınıza tahmin edemeyeceğiniz kadar korkunç şeyler gelebileceğini düşünüp, koşa koşa, korku içinde kapıyı açıyorsunuz. Sonra eve paldır küldür dalan "güvenlik" kuvvetleri eşinizi, babanızı ya da çocuğunuzu alıp gidiyorlar. Günlerce haber yok... Güvenlik birimlerinin kapılarını aşındırıyorsunuz aylarca... Sonra, bir gün, dağ başında, bir hendeğin dibinde tanınmayacak haldeki yakınınız bulunuyor...
Mesela gene bir gün eşinize, babanıza tehditler gelmeye başladığını gözünüzde canlandırabilirsiniz. Kapınızın önünde çakallar uluyor, "bir gece ansızın gelebiliriz!" diye... Sonra bir gün aşağıdan silah sesleri geliyor... Korku içinde camdan dışarı bakıyorsunuz, dizlerinizin bağı çözülerek, o korkunç anın geldiğini tahmin ederek... Dediklerini yapmışlar; en sevdiğiniz, yerde yatıyor, kanlar içinde...
Mesela gene bir gün, üzerinde gözünüz gibi titrediğiniz küçücük çocuğunuzun "ellerindeki taş izlerine" bakılıp, polise taş atmaktan gözaltına alınıp, tutuklandığını öğreniyorsunuz. Çocuğunuz yüzlerce başka çocukla birlikte günlerce, aylarca hapishanenin soğuk duvarları arasında kalıyor ve siz çocuğunuzun gece yarıları mahkemeye çıkmak için, aç açına nezarethanelerde bekletildiğini düşünebilirsiniz...
Şimdi siz, çok önemli bir tecübe kazandınız. Belki de gerçekten ilk defa üst katlardan, en azından bir alt kata indiniz. Bunun size reva görülemeyeceğini düşündünüz ama ilk defa, idareten kullandığınız beş duygunuzun yanısıra içinizde başka bir takım kapıların açılma ihtimali doğdu.
İşte bugün, yeni titreşimler içinize doğru girdiğinde, daha önce farkında bile olmadığımız başka duyular, duyargalar harekete geçmeye başlayabilir. Eğer önünüze açılan bu yeni dehlizlerde korkup, alelacele kapılarını kapatmaya kalkmazsanız, önünüze yepyeni dünyalar açılabilir. Bu yeni durumda artık sadece kendiniz değilsiniz... Deriniz, kalbiniz, gönlünüz uzamaya, başkalarına değmeye başlayabilir...
Belki çok iyi niyetliyim ama olsun, gene de çok önemli bir başlangıç yaptınız; memleketimin alt katlarının -hiç olmazsa- en üsttekine hoş geldiniz! Şimdi belki daha da alt katlardaki uğultuları duyabilirsiniz.
Ferhat Kentel
*Söz konusu yazı 24 Nisan 2009 tarihli Agos'ta yayınlanmıştır.