Pınar Selek
Pınar Selek davası Türkiye’nin demokrasi ve barış sınavıdır
20.4.2013 20 Nisan 2013 - İstanbul

Sosyolog-yazar Pınar Selek’in üç kez beraat ettiği Mısır Çarşısı davasından, mahkemenin kendi beraat hükmünden dönmesi sonucu ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alması sonrasında yurtiçi ve yurtdışında oluşan destek ve dayanışma etkinliklerinin önemli bir örneği de 20 Nisan Cumartesi tarihinde gerçekleşen uluslararası sempozyum oldu. Hâlâ Tanığız Platformu tarafından Cezayir Toplantı Salonu’nda düzenlenen sempozyum, Platform adına Suzan Karaibrahimoğlu ile Yasemin Öz’ün açıklamaları ile başladı. Pınar Selek için Avrupa’da örülen uluslar arası dayanışmanın önemli temsilcilerinden Strasbourg Üniversitesi rektör yardımcısı Francis Kern de yaptığı konuşmada araştırmacının ifade ve yaratma özgürlüğünün dokunulmaz olması gerektiğini söyledi. Kern ayrıca araştırma özgürlüğüne engel koymanın bir ülkenin geleceği için ekonomik ve toplumsal bir risk olduğunu vurguladı.


Sempozyumda akademide özgürlük, yargıda adalet, siyasette irade başlıkları altında özelde Pınar Selek’in mücadelesinin düşündürdükleri, genelde Türkiye’nin bugünkü siyasi ve toplumsal atmosferi ele alındı. “Araştırmacı özgürlüğü” başlıklı ilk oturumda moderatör Zeynep Direk, özgür araştırma yapılamamasının hepimizin meselesi olduğuna ve esas engellerin akademik hiyerarşi, devlet baskısı ve özel üniversitelerdeki sermaye baskısı olduğuna dikkat çekti. Sosyal bilimcinin tarafsız olmadığını ve resmi ideoloji ile sosyal bilimci arasında mutlaka bir mesafe olması gerektiğini belirten Neşe Özgen, müdahaleci sosyal bilimi önererek Pınar Selek’in bu bakış açısıyla sosyal bilim yaptığını ve sorduğu soruların bize hayata yeni bir bakış geliştirme imkânı tanıdığını ifade etti. “Sosyal bilimler biat etmez” sloganına gönderme yapan Samim Akgönül de aslında sosyal bilimlerin Türkiye’de biat eden bir yapısı olduğunu belirtti ve akademi ile yargının Türkiye’nin en önemli ideolojik aygıtları arasında yer aldığını vurguladı. Araştırmacı özgürlüğü bağlamında Fransa’da yaşanan sorunları da aktaran Akgönül, ancak Pınar Selek’in de doktora öğrencileri arasında yer aldığı Strasbourg Üniversitesi’nin araştırmacısının arkasında hiç koşulsuz durabildiğine, bunun da Türkiye’deki üniversiteler için örnek oluşturması gerektiğine dikkat çekti. Oturumun son konuşmacısı MSGSÜ Sosyolojik Araştırma Kulübü’nden Senem Kahraman ise sosyoloji öğrencileri olarak Pınar Selek’in araştırma yöntemlerinden esinlendiklerini, onun araştırmalarını tartışarak yeni sorular üretmeye çalıştıklarını söyledi. Kahraman’ın konuşması yeni Pınar Selek’lerin çoğalacağını müjdeler nitelikteydi.


Yasemin Öz’ün moderatörlüğündeki ikinci oturumda, hukuk sistemi ile resmi ideoloji arasındaki geçişgenlik tartışıldı. Filiz Kerestecioğlu, hukukun her devletin kendi bekaasını korumak için oluşturulmuş bir kurum olduğuna değinerek, ayrıca Türkiye’deki yargının sadece kendi otoritesinin sarsılmasına karşı hassas olduğunu ifade etti. Pınar Selek davasının avukatlarından Tora Pekin, bu davanın hem skandal hem de bir rezalet olduğuna dikkat çekerek skandalı “olağanüstü beklenmedik utanç verici bir olay”, rezaleti ise “ toplumun duygularını inciten bir olay” olarak tanımladı. Bu davada, hukukun kendi koyduğu kanunları bile çiğnediğini vurgulayan Pekin, davadaki sayısız hukuk ihlallerinden birkaçını örnekledi. Martin Pradel ise Pınar Selek’in bir insan hakları savunucusu olduğunu ve bu anlamda uluslararası hukuk tarafından korunması gerektiğini belirtti. Selek’in masumiyet karinesinin halen devam ettiğini vurgulayan Pradel, savcılık makamının suçlamaları kanıtlamakla mükellef olduğuna, oysa bu davada suçlamaların ispat edilemediğine dikkat çekti.


“28 Şubat süreci”nin ele alındığı üçüncü oturum Nil Mutluer’in moderatörlüğünde gerçekleşti. Konuşmacılardan Aydın Engin, Cumhuriyet gazetesinde çalıştığı dönemden hareketle genel hatlarıyla 28 Şubat sürecinin atmosferini tasvir etti. Pınar Selek’in ‘sabıka’larına değinen Engin, Selek ailesinin hep muhalif oluşundan bahisle Pınar Selek’in de “cinsel, dinsel, etnik ayrımcılığın tümüne karşı çıkmak, barış dilini ustalıkla kullanmak ve kutsal devletin dokunulmaz saydıklarına karşı ödünsüz ve sorgulayıcı bir tavır geliştirmek” gibi devlet nezdinde affedilmez eylemlerde bulunduğunu anlattı.

Ömer Faruk Gergerlioğlu ise Pınar Selek davasının siyasi boyutuna vurgu yaparak, “Selek’in mağduriyeti giderilmeden Kürt sorunu çözülemez” tesbitinde bulundu. Bu davanın adaletle noktalanması için herkesi dayanışmaya çağıran Gergerlioğlu, “Bu konuda herkes canla başla mücadele etmeli” dedi.

Sempozyum oturumlarının genel değerlendirmesini yapan Hala Tanığız Platformu’ndan Senem Donatan da Pınar Selek’in sadece sorunları tespit etmekle kalmayan, çözüm için yaratıcı ve kararlı bir şekilde sorunlara müdahale eden yaklaşımına dikkat çekerek, bu mücadeleden herkesin ilham alması gerektiğini ifade etti.


Katılımcıların soru-cevaplarla yoğun ilgi gösterdikleri sempozyum internetten canlı yayınlandı. Sempozyum vesilesiyle Cezayir salonlarında Pınar Selek’in ‘Su Damlası’ masalının ‘foto-roman’ sergisi de açıldı. Dilara Kızıldağ’ın hazırladığı sergi 26 Nisan’a kadar açık kalacak.



Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Mahkeme Süreci Court Process