"Cadı" kelimesi yaşlı ya da genç şifacılara verilen ad, kökeni akıl ve bilgiyi temsil etmesine rağmen kapitalist üretim tarzına dayalı yeni bir dünya ekonomisi ortaya çıktığında kötücül anlamını kazanıyor. Tıp bilimi "güçlü" erkekler tarafından devralınırken güçlü kadınlar şeytanlaştırılmış.
Avrupa'yı 12. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar kasıp kavuran cadı avları, köylü olsun zanaatkâr olsun, ekonomik ve cinsel bağımsızlıklarıyla yeni oluşan burjuva düzenine tehdit sayılan kadınları denetlemek ve boyun eğdirmek için kullanılan mekanizmalardan biriydi. Cadılık suçlamasıyla karşılaşan bir kadın bunu inkâr ettiğinde işkence görüp sonunda yakılıyordu.
Cadı yargılamaları inceden inceye hesaplanmış bir yasal süreç izliyordu. Bir kadın cadılıkla suçlandığında bir komisyon kanıt toplamak için bölgeye geliyordu. Her şey kanıt sayılabiliyordu: iyi hava, kötü hava, kadının çalışkanlığı, tembelliği, hastalıklar ya da şifa...
Cadı avları sanıldığı gibi "karanlık" akıl dışı Ortaçağ'ın kalıntısı değil yükselen modern toplumun tezahürüdür. Fransız kuramcı Jean Bodin, yeni ekonominin yeterli sayıda işçiye sahip olabilmesinin karşısında evlenmeyen ve kürtajı gerçekleştiren,şifacı "cadı"ları görür ve işkenceyle sorgulanmalarını ve yakılmalarını önerir.
Üretim araçlarının değişmesi, sistemin rolleri biçmesiyle şifacı kadınlar 'cadı' olarak nitelendirilmeye başlamasıyla, 1484'te iki Dominiken rahip, Heinrich Kraemer ile Johann Sprenger, Papa VIII. Innocentus'un izniyel, Malleus Maleficarum'u (Cadıların Kafasına İndirilen Balyoz) yayımladılar. Bu metinde, bütün kadınların şu ya da bu ölçüde cadılık ve büyücülükle ilgili oldukları öne sürülür."Kadınlar hem bedenen, hem de zihnen erkeklere göre daha zayıf oldukları için kolayca Şeytan'a yenik düşerler." Sprenger ve Kreamer " kadınların kendi zayıflıklarından ve yönetme konumunda olmamaktan nefret ettikleri için daima aldatmaya yakın, kin dolu, gizli bir düşman" haline geldiklerini ve öç almak için büyücülük ve cadılığa başvurduklarını öne sürerler. Kadınlar, meşru olarak sahip olmadıkları iktidarı ve gücü, Şeytan'la işbirliği yaparak elde etmeye çalışmaktadırlar. "Çok kadının olduğu yerde çok cadı olur" diyerek engizisyon ateşini kadınlar için resmen kaleme aldıkları beyanatlarla harlamaları ve 1692'de Salem cadı yargılamaları ve infazları, yaklaşık 100.000 kadının hayatını kaybetmesiyle tarihe geçmiştir.
Görüldüğü gibi modern hukukun şekillenmesi cadı avlarıyla mümkün olabilmiştir. Cadıların mirasçısı varsa bile mülklerine el konulmasının yanısıra, mahkeme masrafları arasında, cadıyı izleyen askerlerin içki masrafları, cadıların yakıldığı odunların parası bile vardır.
* * *
Cadı avının sadece tarihin karanlık sayfalarında yer almadığını 24 ocak tarihinde Pınar Selek'in ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almasıyla bir kez daha hatırladık. Çünkü Pınar Selek ilk kez 1997'de Kürt sorunu üzerine araştırması ve konunun muhataplarıyla görüşmesiyle dönem koşulları için cesur ve tehlikeli bir adım atmıştı. Aynı zamanda sistemin ayrıştırdığı sokak çocukları, trans bireyler üzerine çalışıp ve aktivizmini yürüten, cinsiyet rollerini sorgulayıp bununla da mücadele eden de Pınar Selek'tir. Türkiye'de son dönemde yürütülen barış görüşmelerinden de umutlu olduğunu söyleyen , toplumsal tabana inerek daha şeffaf ve toplumsal katılıma açık bir şekilde bu görüşmelerin yürütülmesi gerektiğini barış ihtimalinin konuşuluyor olmasının bile sevindirici olduğunu , yüz binlerce kişilik barış yürüyüşleri düzenlenerek herkesin sürece aktif katılım göstermesi gerektiğini vurgulayan da.. "vur" emrini verenlerin, Hrant'ın katillerini koruyanların, Ceylan Önkol'un faillerinin serbestçe dolaştığı bir coğrafyada, tüm olanlara ve olmayanlara bizler "adalet" diyerek tanık olduğumuz ve "artık yeter" diyerek "inadına barış" dediğimiz müddetçe bu sürek avı elbet bir son bulacaktır.
Ayşin Altun
[email protected]
http://www.marksist.org/yazarlar/aysin-altun/9939-modern-bir-cadi-avi-pinar-selek