Pınar Selek
Erkeklik Erkeği, Erkek de Kadını Ezer
Reha Erdem’ in “Korkuyorum Anne” filmini izleyenler filmin ünlü kasap sahnesini hatırlayacaklardır. Bana göre filmin en can alıcı noktası burasıdır, orada kasap insanı, kadını, hayvanı ve erkeği tanımlar, ona göre hepsinin tanımı aynıdır; et, kemik, yağ, sinir. Eşitleyici bir tanım gibi görülse de kasabın kasap olması yani bunları söylerken aynı zamanda parçalara ayırdığı hayvanlarla geçimini sağlaması, benzer bir şekilde erkeğin nasıl olması gerektiğine vurgu yaparken, güce ve iktidara yaptığı atıf başlangıçtaki eşitliği tam ters yöne yani eşitsizliğe çevirmektedir. Evet biz insanların biyolojik olarak hayvanlardan hiçbir farkı yoktur, ya da erkekler kadınlardan farksızdır yani hepimiz et, kemik, yağ ve sinirden oluşan canlılarızdır ancak kültürlenene kadar… Yani bu eşitlik kültürel olarak biçimlenene kadar devam eder… Bu kültürlenme insanın kültür yapıcı edimiyle başlar. Neolitik dönemde ortaya çıkan tarıma dayalı üretim biçimi ve tarım teknolojilerinin gelişmesi ilk başta doğayı ve daha sonrada kadını ikincilleştirir. Sabanın icadı erkeğin gücüne duyulan ihtiyacı ortaya çıkarır ve bu durum kadının ikinci plana atılmasına sebep olur. Saban icat olmuş mertlik bozulmuştur kısaca, bu günden sonra gücü eline alan erkek bunu bir iktidar aygıtı haline getirmiş ancak farkında olmadan kendisi de bu iktidar altında ezilmeye mahkȗm olmuştur. Tayfun Atay’ ın “Çin İşi Japon İşi” kitabında üzerinde durduğu gibi ataerkil kültürle biçimlenen erkek, acımasız, sert, saldırgan, şevkatsiz ve duygusuz olmak zorunda kalmıştır bütün bunların sonucunda erkeklik en çok erkeği ezer hale gelmiştir. Yani boşuna değildir erkekler ağlamaz nakaratlı şarkılar… Çünkü erkeklik sosyal bir süreç içinde var olmuştur… Erkeğin ve kadının renkleri bellidir kadının rengi pembe, erkeğin rengi mavidir bu da aslında bahsedilen süreçle, tarımla ve sabanın icadıyla ilişkilidir, yine Tayfun Atay’ ın çok güzel bir biçimde tanımladığı üzere kadın pembeyi almıştır çünkü pembe, evdir. Eve hapsolan kadın pembe hayaller kurmaya mahkûmdur. Erkek maviyi almıştır. Mavi, gökyüzüdür, dışarısıdır, yaşamdır. Modern dönemde kadın pembe panjurların dışına çıksa da ikincil pozisyonu devam etmiştir, ne kadar nitelikli olursa olsun aldığı ücret her zaman erkeğe göre az olmuştur… Ayrıca modern dönemde kadın ulus devlet süreçlerinde ulusu devam ettirici bir imge olarak var olabilmiştir. Ulus devletin kadın imgesi iffetli, namuslu, itaatkȃr, kızlık ve analık ödevlerine bağlı bir kadınlık durumudur. Rubina Saigol Ulus devlet içinde kadının hep vatanla özdeşleştirildiğinden bahseder, ulus devlet için vatan topraktır toprakta tarih içinde efsanevi bir şekilde anadır… Ancak bu süreçte kadın hiçbir zaman bu kutsal analığa erişememiştir tam tersine onun bir millete aidiyeti genel olarak bir erkekle evliliğine bağlı olmuştur. Ayrıca vatanla kadının bir diğer ortak noktası daha vardır o da namustur militarist anlayışta hem topraklarının altı ve üstüyle vatan, hem de erkeğin sahip olduğu “şey” olarak kadın namustur… Pınar Selek feminist bir pencereden erkeklik durumuna bakmak için yazdım dediği “Sürüne Sürüne Erkek olmak” kitabında kendisini bu araştırmayı yapmaya iten sebebi şöyle anlatır; “ Titredim. Ülker sokak’ ta travestilerin camlarını indiren ortalığı ateşe boğanların bakışlarını hatırladım hemen, ve Bursa’ da “trolara ölüm..” diye bağıran taraftarların yüz ifadelerini … Sonra “akıllı ol..” üslubuyla gerilen suretler ve kadınların iyi tanıdığı başka anılar üşüştü zihnime…” evet kültürel olarak erkek olmanın anlamı tartışma gerektirmez biçimde budur, erkekler kendi dışlarındaki diğer cinsiyetlere kadına, travestiye, lezbiyene hep bir hınçla “akıllı ol” derkenki üsluplarıyla bakarlar, ayrıca bu onların kendi iktidarlarını korumaları için yapmaları gerekendir, çünkü onları erkek yapan bu kültürdür… ve de onlar vatan ve namus bekçileridirler… Erkeğin kadın üzerindeki iktidarını bu kadar özümsemesinin ve bu güce bu denli sarılmasının önemli bir nedeni daha vardır. O neden kadının biyolojik özellikleriyle ilgilidir. Kadın her zaman kadının ve erkeğin var edicisi olacaktır, erkek kendi varlığını borçlu olduğu kadına karşı kültürel bir varlık olmasının da getirisiyle hep üstünlüğünü kanıtlamak zorundadır, bu üstünlüğünü de iktidarıyla sağlaması gerekir. Çünkü erkeğin ürettiği şeyler hep dışa dayalı kültürel pratikler üzerinden olacaktır, o yeni bir araba tasarlayabilir, çok güzel bir bina planı çizebilir ancak hiçbir zaman dünyaya bir canlı getiremez. Bu bahsettiğimiz durum kadını önceleyen bir durum gibidir, dışarıdan bakıldığında ancak ataerkil kültür kadının bu kutsal misyonunu da kendi lehine çevirmeyi başarmıştır, kadını neslinin devam ettiricisi olarak gören erk onu bir çocuk doğurma aracı olarak nesneleştirmiş ve yaşamın öznesi yine kendisi olmuştur… Kadınlık ve erkeklik hakkında bahsettiğimiz bütün bu durumun nedeni aslında tüm eşitsizliklerin başlangıcı olan doğanın ikincilleştirilmesiyle bağlantılıdır. Daha önce bahsettiğimiz gibi Neolitik Dönem’ den itibaren başlayan bu süreç önce dünyanın, toprağını hayvanını bir nesne haline getirmiş, daha sonra da daha fazla ürün elde etme pahasına icat ettiği sabanla gücü erkeğe vermiş ve kadını ötekileştirmiştir. Kısaca insanın zorunlu sebeplerle geçtiği yerleşik yaşam et, kas, sinir ve yağdan oluşan bu türü bu günkü noktaya taşımıştır. Kaynakça Atay, A. T., Çin İşi Japon İşi, İstanbul: İletişim. Altınay, A. , Vatan Millet Kadınlar, İstanbul: İletişim. Mies, M. , Thomsen, V. B., Werlhof, C. , Son Sömürge Kadınlar, İstanbul: İletişim. Selek, P. , Sürüne Sürüne Erkek Olmak, İstanbul: İletişim. http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/erkeklik-erkegi-erkek-de-kadini-ezer-13208
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Mahkeme Süreci Court Process