Karin Karakaşlı - Radikal İki - 03/02/2013
Duyduk duymadık demeyin. Dört işlem öğrenen yavruları tez elden yargı aritmetiği ile bir araya getirin, sonra günün birinde “Böyle şey olur mu?” diye şaşırıp donakalmasınlar. Üç beraatin bir müebbete eşleşebileceğini, beş ayrı hakimden çıkan kesin beraat kararının yeni hiçbir yargılama yokken, ek tek bir delil sunulmamışken, oracıkta durduğu yerde, iki hakim üzerinden ağırlaştırılmış müebbet cezasına evrilebileceğini belletin.
15 yıldır sürdürülen Mısır Çarşısı davasını, dava kisvesi altında süründürülen adaleti anlatın. Genç bir sosyoloğun 90’ların ortasındaki o kirli siyasi ortamda inadına Kürt hareketini ilk elden araştırmayı istemesiyle başlayın ama hikâyeye. Pınar Selek görüştüğü kişilerin isimlerini vermedi diye gözaltında günlerce Filistin askısı ve elektrikle işkenceye tabi tutulurken kaybedilen o çalışmayı anımsatın sürekli. Sonra o ilk kareye geri dönün. Hani Pınar’ın cezaevindeyken bombacı diye başına örülen Mısır Çarşısı komplosunun haberini ekrandan izlediği âna…
Müdanasız operasyon
O gün bugün gaz kaçağından yaşanmış patlamanın bombadan, bombanın da Pınar’dan kaynaklı olması yönünde tenezzül edilmeyen ve rezalet halinde ifşa olmayan oyun kalmadı. İmzasız sahte emniyet raporları, bomba uzman ekiplerinin ‘gaz kaçağı’ raporlarıyla çürütüldü. İşkence altında bombayı Pınar’la birlikte oraya koyduğu yönünde yalan itirafa zorlanan Abdülmecit Öztürk, çıktığı ilk duruşmada Pınar Selek’i tanımadığını beyan etti. Dönemin İçişleri’nin hukukdışı müdahaleleri, karartılan deliller sapır sapır döküldü ve Pınar Selek’e bir değil, üç kez beraat verildi.
Ama gelinen noktada bunların bile hükmü yok. Öyle müdanasız bir siyasi operasyon düzenlendi ki, yıllardır beraat diye direten mahkeme başkanı dışında geçen yılki son beraatin altında imzası bulunan bir hakimin ve yeni üyenin katkısıyla bir insan hayatıyla beraatten müebbete oynandı.
Yoklar ülkesinde Dahası bir saatte 46 sayfa kararla karşımıza çıkan, utanmadan o patlamada hayatını kaybedenlerin isimlerini bir bir okuyan heyet, şöyle bir garabet de yarattı: Mısır Çarşısı patlaması ile ilgili Abdülmecit Öztürk’ün beraati temyiz edilmediği için kesinleşirken sadece Pınar Selek bu davadan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
Pınar’a olan Pınar’la sınırlı değil. Ben bu saatte öncelikle canım arkadaşımın onurunu, sağlığını, güvenliğini gözetirim o ayrı ama bilelim ki o günden beri Türkiye ’de hayat biraz daha yalan. Faili meçhullerin katillerinin sokaklarda kol gezdiği, onları tetikçi kılanların siyasi kariyer basamaklarını hızla tırmandığı, hükümetin sus pus ‘bağımsız yargı’yı seyre daldığı bir ortam, geride temiz, güvenilir tek bir değer bırakmaz. Bizim günlerdir değerimiz, ilkemiz, erdemimiz yok. Pınar Selek 90’ların o andıçlı, darbe gölgeli ortamında bile mahkûm edilememişti; o zaman yapılamayan şimdi gerçek olduysa vay gelmiş hepimizin başına.
Yurtdışından misafiriniz varsa, Allah aşkına öyle tarihi ve turistik yer ziyaretleriyle vakit kaybetmeyin. Akşamüstü saatlerinde alın, Çağlayan’daki o görkemli Adliye Sarayı’na götürün. Neon ışıkların bir kısmı bozulmuş ‘Ada et sara’ yazıyor. Boşlukları doldurun, olsun size Adalet Sarayı.
Şimdi o boşlukları sorma zamanı: Bunca hukuksuzluğu gönül rahatlığıyla göze alanların arkasında hangi güçler var? Ve 28 Şubat’ın mağduru hükümet için ‘haksızlıklar hiyerarşisi’ diye bir şey mi var? Sonuçta o dönem sadece mütedeyyin kesim değil, Kürt sorununda elini taşın altına sokanlar da hedef gösterildi. İki deneyimli gazeteci Mehmet Ali Birand ve Cengiz Çandar andıçlandı. Çandar ile ilgili hedef gösterme gayretleri azimle sürüyor. Bak sen haylaza, bütün bu gelişmeler, hesapta barış umudu doğan bir zaman diliminde yaşanıyor.
Ben artık öyle derin devlet, karanlık zihniyet gibi soyutlamalara sığınamıyorum. Biri ya da birileri var. Pınar’a günlük hayat diliyle söylenecek olsa psikopatça takmış olanlar… Onlar asıl katillerdir. Bir insanın kişiliğine kasteden, onun yıllarını, mutluluğunu hedef alanlardır. Pınar Selek bu son kararla alenen hedef gösterildi. Olası saldırılara, durumdan vazife çıkaracak malûm çevrelerin pisliklerine açık hale getirildi. Sessizlik bu saldırı ihtimallerine hizmet eder, hepimizi suç ortağı eder. Temiz kalmak da malûm hep çaba ister.
Pınar’ın dönebileceği ülke
Gösterelim o çabayı. Sosyolog Pınar Selek’in siyaset bilimi alanında doktora tezini hazırladığı Strasbourg Üniversitesi Rektörü Alain Beretz’in örneğinden gidelim. Beretz, sahip çıkmak nedir onu göstermiş, “Pınar Selek üniversitenin koruması altındadır. Sonuç ne olursa olsun, bu süreç ne kadar sürerse sürsün, biz onu bir an bile yalnız bırakmayacağız. Pınar’a dokunmak isteyen, önce bize dokunacak” demişti.
Bize de dokunuyorlar, farkında mıyız? Dosya Yargıtay’a gidene kadar her yerde her mecrada Pınar’ı, bu hukuk cinayetini, ardındaki siyasi operasyonu ve dahası Pınar’ın kitaplarını, çalışmalarını anlatmak boynumuzun borcu. Dahası ona bugünkü gündemin içinde fikriyle, duruşuyla fark yaratan bir ses olarak danışmak, ülkesiyle bağını hep güçlü tutmak da boynumuzun borcu.
Ha bir de Pınar’a özelden bir kez daha zulmetmek adına çıkarılan yakalama kararı ve akabindeki iltica söylentileri var ya… Bir dönem Hrant Dink, ‘Türklüğü tahkir ve tezyif’ yaftasıyla mahkum edilmeyi sindiremediğini söylediğinde, “Giderim o zaman buralardan” dediğinde, hatırlar mısınız? Pınar Selek’e sorulan “İltica edecek misiniz?” soruları bana o günleri anımsattı…
Bence tek bir soru var, onu da sormak Pınar’ın hakkı: “Siz benim dönebileceğim bir ülkeyi ne zaman var edeceksiniz?” Yapamıyorsak, yuh olsun hepimize.
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1120162&CategoryID=42