Pınar'ı ilk tanıdığımda bir kadın projesi üstünde çalışıyordu. Konuşmak için gittiğimde enerjisi çok yüksek bir kadın hatırlıyorum. O sırada korkunç bir davanın içinde olduğu halde, müthiş pozitif ve güler yüzlüydü.
Hani ilk karşılaşmada kanınızın kaynadığı, sizi hemen içine alan insanlar vardır onları sevmemek mümkün olmaz. Bence Pınar da onlardan birisi. Başına gelen akıl dışı suçlamaların yer aldığı davası sürerken bile güler yüzünü hiç eksik etmedi. Bazı insanların ışık aldığına inanırım hayatımda, sanki bir projeksiyonla dolaşırlar. Bu bence iç enerjisi ve hayatı hissetmekle ilgilidir. Pınar'a her baktığımda bu yaşam enerjisini görebiliyorum. Hayatın içinde bu kadar sağlam kalabilmek çok zordur. Ancak hayata ve insanlara inanmadaki güç yüksek olursa sağlanabilir.
Ama ne yazık ki toplumumuzun düşünen insanları yok etmek gibi bir misyonu var. Tanrısal bir güç kulaklarına fısıldamışçasına, bulduğumuz yerde düşünceyi öldürüyoruz. Herkesi yok ettikten sonra sadece kendileri gibi olanların kaldığı, hiçbir karşıt düşüncenin olmadığı, sanattan, yaratmaktan uzak boş kafalı insanların kaldığı bir dünyada ne yapacaklar? Bir süre sonra bunun mümkün olmadığını ve onların arasında da karşıt düşüncelerin çıkacağını gördüklerinde ve son insan kalana kadar bu şiddetle öfkenin devamı halinde, kalan son insanın tek başına ne yapacağı hiç akıllarından geçiyor mudur acaba?
Evet ne yazık ki Pınar gibileri yok etmeye çalışıyoruz. Onlar olmadan daha rahat edeceğimizi zannediyoruz. Ama ben inanıyorum ki, Pınarlar çoğalarak geliyorlar. Bir gün bu nefretin hesabı sorulacak ama bu, şiddetle değil akılla olacak.
İyi ki varsın sakın onlara yenilme
Derya Alabora