Ferhat Kentel - Taraf - 26/01/2013
Pınar’ı ne yapıp edip müebbede mahkûm etmişler... Hem de ağırlaştırılmışına... İyi... Bir karış daha büyümüşlerdir bu kararı verenler.
Evet de... Dünya âlem biliyor onun suçsuz olduğunu... Bomba koyduğunu ve bunu Pınar’la yaptığını işkence sonunda “itiraf eden” bir başka sanık beraat ederken, Pınar’ın suçlu olduğunu düşünmek mümkün olabilir mi? Olamaz tabii; bunu bu “yargı” kararını verenler de biliyorlar. Ama onların niyetleri başka... Onlar Türk devletinin derin versiyonunun Pınar’la ve onun temsil ettikleriyle olan hesabını görmeye çalışıyorlar inatla...
Ergenekoncu odakların bilumum devlet ve toplum dehlizlerine sızmış olmaları karşısında artık şaşırmıyoruz, heyecana kapılmıyoruz... O kadar sıradanlaştı ve o kadar açığa çıktı ki onların ne yapmak istedikleri...
Onlar yüz yıldır işlediler bu toplumu; her sabah küçücük çocuklara Türkçülük ayinleri yaptırdılar, “varlıkları armağan” ettirdiler, kan, barut ve ölümle milliyetçilik anlattılar; travmalara uğrattılar. Milliyetçiliği neredeyse pornografik bir anlatıyla (bkz. Ömer Seyfettin’in “Beyaz Lale” adlı hikâyesi) yedirdiler. Küçücük bedenlere yalan tarihler ezberlettiler; emre itaat etmeyi öğreterek; ikna kapasiteleri yetmediğinde kafalara vurarak, korkutarak, adam asarak, işkence yaparak...
T24 sitesindeki röportajında Erdal Doğan’ın da belirttiği gibi, “Türkçü ideoloji İslam dinini bir nevi tetikçi olarak” kullandı. Ama sadece İslam dinini değil, solu da, yargıyı da, medya organlarını da kullandı. Sadece birilerini kullanan bir zihniyet de değil; aynı zamanda sokaklarda “sivil görünümlü” onbinlerce elemanı dolaşan bir örgütlenme bu.
Silivri’ye bir ucu giren ve birileri tarafından aklanmaya çalışılan bir darbeci zihniyet ve onun örgütsel uzantıları Seferberlik Tetkik Kurulu, JİTEM, Kontrgerilla, Ergenekon, Özel Harp Dairesi, Beyaz Kuvvetler gibi şekillere bürünen bir devlet örgütlenmesi sözkonusu.
İçinde Hrant’ı ölümle tehdit eden, linç kampanyaları düzenleyen (ve hâlâ ifadeleri alınmayan!) Veli Küçük gibi “askerlerin”, Kemal Kerinçsiz gibi “avukatların”, Sevgi Erenerol gibi “Türk Ortodoksların” olduğu “milliyetçi” bir yapılanma bu... Ama içinde tabii ki “İslamcısı” da, “solcusu” da olacak; Hrant’ı ya da Pınar’ı mahkûm eden savcıları ve yargıçları da olacak...
Bütün bunlar tamam... Ama “heyecan” bu tarafta, onların saldırdıkları, hedef gösterdikleri tarafta; doğru dürüst insanların tarafında inanılmaz bir heyecan var.
Hrant’ta heyecan var; Pınar’da heyecan var... Onlar sayesinde bu toplum o kadar çok kendi üzerine düşünme gücü ve kapasitesi kazandı ki...
Bu arada gözardı edilen bir başka heyecanın altını çizelim. Çünkü, “makbul vatandaş” dışında ortalıkta kimseyi bırakmamaya inat etmiş Ergenekoncu zihniyetin az veya çok sirayet ettiği medya organlarıyla yaşıyoruz. Bu memleketin farklı sorunlarının ancak kesişimlerde, iç içe geçişlerde, buluşmalarda çözüleceğini bilen ve dolayısıyla, farklı mağdurların birbirlerini görmelerine tahammül edemeyenler bu sene AGOS’taki Hrant’ı anma toplantısında Hidayet Şefkatli Tuksal’ı görmedi.
Çünkü Hidayet Şefkatli Tuksal dindar ve başörtülü... Ve Tuksal “Hrant’ın arkadaşı”... Daha pek çokları gibi, başka pek çok başörtülü gibi Hrant’ın acısını hisseden, yokluğuyla eksildiğini bilen...
Tuksal Hrant’a hitaben söyledi şu sözleri:
“Bizler, bu ülkenin resmî tarih öğretisiyle taammüden cahil bırakılmış kitleler olarak, üzeri ağır inkâr taşlarıyla kapatılmış olan o sağır ve dilsiz, o kanlı kuyunun varlığını senin sayende öğrendik. Öğrendiklerimiz bizi hak ve hakikat karşısında sorumlu kıldı. Biz bugün, Allah ve tarih önünde bu sorumluluğumuzu yerine getirmek için buradayız.”
İşte sarılmamız gereken heyecan burada...
*
Bir not: Galatasaray Üniversitesi’nde bir tarih yok oldu. Birtakım aklı evveller, sanki moral verirmiş gibi, “cana geleceğine mala gelsin” gibi nadide atasözlerini devreye soksa da, birçok insanın “canı çok yandı”. Birçok insan gibi, benim de ortaokul yıllarımı, dört yılımı geçirdiğim okulum yandı. Hafızamız yandı. Bu önemsiz, herhangi bir şey değil; ya da sadece “acı” bir olay değil. Bu olay, “unutmak” gibi korkunç bir hastalığın kaynağı. Çünkü bu toplumda biz çok unuttuk; çok unutuyoruz ve unuttukça iflah olmuyoruz. Sadece maddi üretim, tüketim, kalkınma gibi, bu dünyada yarışın, güçler savaşının, araçsallaşmış, insansızlaşmış bir rasyonalizmin esiri hâline geliyoruz. Ve ortalıkta hava atmaktan, kibirlenmekten başka bir şey bilmeyen, geçmişten, değerlerden bahsederken bile geçmişe zerre kadar saygı duymayan yaratıklar giderek daha çok dolaşmaya başlıyorlar.
[email protected]
http://www.taraf.com.tr/ferhat-kentel/makale-hrant-in-ve-pinar-in-heyecani.htm
|
|