Benzer bir durum nedeniyle halen cezaevinde bulunan, henüz neyle suçlandığı bile belli olmayan kızımın tutuklanmasından bu yana hep aklımda sevgili Pınar var.
Ben emekli bir hekimim. Yıllarca İstanbul Tabip Odası'nda bir gönüllü, aktivist ve çeşitli kurullarda üye olarak görev yaptım.
Pınar'ın babası sevgili Alp Abi arkadaşım, dostum, pek çok şey öğrendiğim, çok değerli bir "abi"mdir. O günlerin Pınar'ını anımsamıyorum. Belki de ortalıklarda dolaşıyordu ama benim dikkatimden kaçmıştı.
Sonra Pınar'ı yaptıklarından ve yapmaya çalıştıklarından tanıdım. Kimisinde yollarımız kesişti.
Düşünce Özgürlüğü için birlikte kendimizi ihbar ettik. Beşiktaş'taki Adliye (Eski DGM) kapısında mahkeme için bekledik birlikte. Birlikte açıklamalar yaptık, pek çok benzer etkinlikte birlikte olduk.
Sonra onun Barışamadık kitabını okudum. Bu kitap aslında Pınar'ı, yaşadığı bu badireyi, şimdiyi, ülkemizi, insanımızı, devleti ve kurumların durumunu çok net olarak ortaya koyuyordu. O kitabı yazan bir insanın "insana kasteden bir insan" olmasının olanaksızlığını biliyorum.
Kanıtsız ve tanıksız bir davada cezalandırılması, yalnız ona değil, hepimize başta adalet olmak üzere inandığımız tüm değerlerin artık geçerli olmadığını gösterecektir.
Yargı başka bir şeyi değil, "Aksi kanıtlanana kadar herkes suçsuzdur" kuralını yani "masumiyet karinesi"ni göz önüne alarak karar vermeli ve sevgili Pınar bu işlerle boğuşacağına, bu ülkeye ve insanlığa daha çok yarar sağlayacak işleri, çalışmaları gerçekleştirebilmelidir.
"Pınar, her zaman yanındayım" diyorum.
Sevgi ve dostlukla
Mustafa Sütlaş