Pınar Selek
Adalet, bilim, gelecek

Soli Özel
28 Kasım 2012 Çarşamba,


HEMEN tüm kamuoyu yoklamaları kamuoyunun demokratik bir rejimin ince ayarına sıra geldiğinde pek de yüksek bir duyarlılık taşımadığını gösteriyor. Demokrasi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları açısından büyük oranda seçimlerde oy kullanmakla eş değer. Siyasetçiyle toplum arasındaki temel pazarlık seçimler sırasında yapılıyor. Seçmen siyasetçi üzerindeki gücünü elindeki oydan alıyor ve o oy sayesinde paylaşma, patronaj, hizmet mekanizmalarının içine giriyor.

Çoğunluk geleceğin nasıl inşa edileceği konusuna da pek kafa yormuyor. Üniversitelerin temel bilimler bölümlerine hiç rağbet olmamasının Türkiye'yi nasıl bir teknolojik geriliğe mahkûm edeceği, gelecekte rekabet imkânlarını kısıtlayacağı gündemde değil. Dünyanın en önemli projelerinden CERN'e Türkiye'nin asil üye olmasından "masraf" (70 milyon TL) nedeniyle vazgeçilmesinin bilimde nasıl bir fukaralığın habercisi olduğu da pek umursanmıyor.

Demokrasinin tanımındaki detaylar, çoğunluğun iktidarı olması dışında pek heyecan uyandırmıyor. Azınlık haklarının savunulması, birey tercihlerinin koruma altında olması, hukuk devleti kural ve mekanizmalarının işlemesi, yargının sadece bağımsız değil ideolojiden arınmış bir tarafsızlıkla donanması gereği, demokrasi tarifinin içine pek girmiyor. Bu türden kaygılar ancak çarklar dönmemeye başladığında, maddi sıkıntılar yaşandığında ya da azınlık olarak çile çekildiğinde gündeme gelebiliyor.

Şaşılacak şekilde bu toplum cemaatler tipi örgütlenme dışında yatay dayanışma mekanizmaları kurmakta da sanki geriliyor. Biraz 1970'lerin radikalliğinin zihinlerde bıraktığı tortu, biraz orta sınıflaşmanın getirdiği siyasal muhafazakârlık, biraz da düzeni hep otoriter bir çerçevede anlama eğilimi bu sonuçta etkili oluyor. Buna hemen her dönemde varlığını muhafaza eden, bugünse giderek artan şekilde toplumsal yaşamın çatlaklarına kadar sızan devletten korku illetini ekleyebilirsiniz.

Nedenler her ne olursa olsun sonuçta bir toplumu modern anlamda toplum yapan dayanışma mekanizmaları, bağlar ve duygudaşlık Türkiye'de bu dönemde hayli zayıf. İşler yolunda gittiği için ve biraz da korkudan, aklına bu dertler düşenlerin ciddi bir kesimi de bazı konularda sesini yükseltmekten kaçınıyor. Durum böyle olmasa geçenlerde Samsun'da beş işçinin üzerlerine düşen 300 tonluk bir depo kapağının altında kalarak feci şekilde can vermeleri bir nebze infial yaratırdı.

Ne var ki daha önce Tuzla'da, çeşitli madenlerde yok yoluna gidenlerin akıbeti ne olduysa burada da aynısını gördük. Kamuoyunun zaten ilgilenmediği bir kaza sonucu ölenlere ailelerinden başka sahip çıkan olmayacak. İki para tazminat verilecek, sorumlular bu durumu pek de kafalarına takmadan yemeye, içmeye, sevişmeye, yeni kontratlar imzalamaya devam edecekler.

Yargının adalet dağıtma, evrensel hukuk normlarına uygun yargılama yapma ve karara varma konularındaki sicilinin perişanlığını on yılların sicilinden biliyoruz. Rahmetli Özal'ın belki de ülkeye, topluma yaptığı en büyük katkı sayılması gereken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru hakkı sayesinde bunu tüm çıplaklığıyla gördük. Türk vatandaşlarının sürekli ve fütursuzca ihlal edilen haklarını en çok bu uluslararası mahkeme sahiplendi.

Türk yargısı ise geneli itibarıyla eski alışkanlıklarını, vatandaşı devlete ezdirme eğilimini, usul unsurlarını siyasi gerekliliğe kurban etme özelliğini hiç bırakmadı. 14 yıldır süründürülen sosyolog Pınar Selek'in beraat üzerine beraat aldıktan sonra bu kez neredeyse zorla Yargıtay zorlamasıyla yerel mahkemece beraat kararı iptal edilen davası bu anlamda tam bir ibretlik vaka.
Bilime ve hukuka bu kadar az değer veren, geleceğini bilimde görmeyen, adalet duygusunu da giderek yitiren bir toplumun kendisine parlak bir gelecek inşa etmesi hayli zor görünüyor.

http://www.haberturk.com/yazarlar/soli-ozel/798249-adalet-bilim-gelecek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Mahkeme Süreci Court Process