STRASBOURG - Strasbourg’da Pınar Selek’le konuşurken sürekli Sevim Sevimli vakasını hatırladım.
Fransa’nın devreye girmesiyle hapisten çıkarılan, ancak hâlâ 32.5 yıl hapis istemiyle yargılanan Fransız-Türk vatandaşı Sevim Sevimli’yi hatırlayacaksınız.
Sevimli biliyorsunuz 1 Mayıs mitingine katıldığı ve Grup Yorum konserine gittiği için “terör örgütü propagandası” ile suçlanmış, “çevresindeki öğrencilere liderlik etmekle” itham edilmişti.
“Erasmus” programıyla bir yıllığına Fransa’dan Türkiye’ye gelen Sevimli; “Fransa’da sıradan sayılan eylemleri burada da yapabilirim sandım!” diyerek “ileri demokrasimiz” ile “standart demokrasi” farkına dikkat çekmişti.
Sevimli’nin özgürlüğüne kavuşabilmesi için Fransa’da yaşadığı Lyon kenti ayağa kalkmış; “Le Monde”da “Sevimli’nin suçu ne?” yazıları çıkmış, Lyon Üniversitesi Rektörü Jean Luc Mayaud Sevimli’ye destek adına buraya dek gelmişti.
İşte şimdi de Selek davasına ilişkin olarak Strasbourg’da böyle bir hava oluşuyor.
Lyon, Sevim Sevimli için nasıl seferber olduysa, Strasbourg da Pınar Selek’in arkasında kenetleniyor.
Belediye başkanı ve rektör desteği
Bu benim şahsi izlenimimden ibaret bir tespit değil. Elimde tuttuğum Dernieres Nouvelles D’Alsace gazetesi (15 Aralık 2012), Selek’in arkasında Belediye Başkanı Roland Ries ve Strasbourg Üniversitesi Rektörü Alain Beretz başta olmak üzere hatırı sayılır bir destek bulunduğunu yazıyor.
Alsas’ta 500 bin okura ulaşan gazete; Almanya, Rusya ve İsrail’e dair önemli haberlerin yer aldığı “dünya” sayfasında Pınar Selek’e resmiyle çift sütun yer ayırıyor.
Türkiye, Lyon’da Sevimli ile nam salarken, Strasbourg’da da artık Pınar Selek öyküsüyle anılıyor.
Selek’e bu nedenle öncelikle, bir yıl gibi kısa sürede kent ileri gelenlerince nasıl bu kadar benimsendiğini soruyorum.
“Feminist hareket ve eskiden beri içinde olduğum çeşitli sosyal hareketler, Türkiye’den çıkar çıkmaz beni sahiplendi” diyor Selek:
“Çok yerde dayanışma komiteleri kuruldu. Strasbourg Belediyesi geldiğim aylarda beni sahiplendi. 2011 güzünde geldim. (Dünya Kadınlar Günü) 8 Mart burada, Strasbourg’da benim adıma kutlandı. Sokaklarda ‘Pınar Selek’le dayanışma’ afişlerinde hep ismim ve resmim vardı. Belediyenin 40 örgütle birlikte büyük bir salonda yaptığı etkinliğe bin küsur kişi geldi. Belediye başkanı da çıkıp ‘Bu etkinliği, uluslararası kadın dayanışması olarak Pınar Selek’e adıyoruz’ dedi. Son mahkemeden bir hafta önce ise üniversite rektörü bir açıklama yaptı, benim olayımın ‘bir düşünce özgürlüğü sorunu olduğunu’, ne olursa olsun arkamda olacaklarını söyledi.”
“Serinkanlı ve mesafeli bir Orta Avrupa kenti için şaşırtıcı hızla gelişen bir ilgi değil mi bu?” şeklindeki soruma Selek, “Evet burası bir Orta Avrupa şehri ama beni bir Akdeniz ev sahipliğiyle bağırlarına bastılar” diyerek yanıt verdi:
“Belediye başkanından milletvekiline, rektöründen kentin kenar mahallelerine dek bunu hep hissettim. Geçende bir Fransız geldi; ‘Strasbourg’un kenar mahalleleriyle ilişki kurmak istiyoruz!’ dedi. O teması da örneğin ben ayarladım.”
Feministinden eşcinseline, göçmeninden çevrecisine dek Pınar Selek her çevrede, her türlü sosyal harekete dahil olduğu için insanların hızla yakınlaştığı bir figür oluyor.
Deniz Gezmiş ile ‘özgürlük düşü’
Sohbetin akşamında, Odyssee Sineması’nda “Türk sinema günleri” şenliğinde gösterilen Deniz Gezmiş belgeselini izlemeye gittiğimizde, Pınar’ın ne denli geniş bir çevre tarafından benimsendiğine doğrudan tanık olduk.
Deniz Gezmiş’in idamının 40. yılı anısına Can Dündar’ın hazırladığı, “Delikanlım İyi Bak Yıldızlara” başlıklı belgeseli izlemeye gelenlerin çoğu Türkiyeli göçmenlerdi. Strasbourg’un tarihi sineması ağzına dek doluydu.
Gezmiş’i 68’li yol arkadaşlarının tanıklıklarıyla anlatan bir saatlik belgesel gösteriminden sonra, yönetmen Dündar’la sürdürülen soru cevap faslında izleyicilerden biri, belgeseli Selek’le aynı salonda izlemenin farkındalığına ve etkileyiciliğine değindi.
Diğeri “Ayağa kalkın da ne olur sizi görelim!” diye ısrar etti.
Tartışmada sürekli Pınar Selek davasına örtülü/açık göndermeler yapıldı. Siyasi davalar, yargılamalardan 40 yıldır kurtulamamış olmamıza değinildi. Hukuksuzlukların üstesinden gelemediğimiz söylendi.
Selek, Tuncel Kurtiz’in Nâzım Hikmet şiiri ile seslendirdiği Deniz Gezmiş belgeseliyle bugün arasında köprü oldu.
Selek’e en son, “Hayal kurduğunda kendini özgür olarak düşleyebiliyor musun” sorusunu sordum.
Bana, “Evet bunu çok sık hayal ediyorum” yanıtını verdi:
“Bu hayal olmazsa yaşayamam. Ama sadece kendi özgürlüğümü değil; demokratik, barışçı ve özgür bir Türkiye’yi de hayal ediyorum. Özgürlükler bir ülkeyi zayıflatmıyor. Bunu çok iyi biliyorum.”
http://cumhuriyet.com.tr/?hn=386292&kn=47&ka=4&kb=5&kc=47