Pınar Selek
Hukuktan azade yargı


  • Gazeteden arayıp, Pınar için bir yazı istediklerinde, daha önce davanın çeşitli evrelerinde epey yazı yazdığım ve de Ece Abinin (Ayhan) tanımıyla, Nilgün (Marmara) Kızıltoprak’ta trenlere karşı bir pencereden kendini bıraktıktan sonra, diri canının acılarına dokunmamışların ikonografik döktürmelerinin “sırtlanlığı”na dahil olmamak için, “başka bir arkadaş yazsa daha taze bir yazı olur” demiştim. Ama duruşma bitimi kızgın, kırgın ve efkarım yargının adaletsizliği hususunda daha da pekişmiş olarak yazmak bana kısmetmiş yine. Bu coğrafyadaki şahitliğimle Shakespeare’in “Ölmek uyumak sadece”sine meyletmiş ruhum, vicdan parafından yine de kıpraşıyor, Can Baba’nın “Yoksa hangimiz dayanırdı zamanın sillesine, şamarına, zalimin zulmüne, zorbanın zartasına zurtasına, karşılıksız aşkın azabına, hukukun gugukluğuna, hangimiz dayanırdı başımızdakilerin tepemize çıkıp sıçmasına?” misali.

    Dünyanın her yerindeki tüm kanunların yüzde 70’ten fazlasının sahiplik üzerine olduğundan haberdar mısınız? En azından mahkemelerdeki, kallavi “adalet mülkün temelidir” panolarını görmüşsünüzdür. Peki ya mülksüzler? Mülksüzlüğü tercih etmişler? İşte sistemin adaleti onlara karşı bir adalet.

    Müfredat bize İngilizlerin 1215 tarihli Manga Carta’sını (Büyük Sözleşmesi) tarihin en büyük basamaklarından biri, ilk insan hakları sözleşmesiymiş gibi ezberletir. Biz de bu tufaya düşeriz, yoksa MC’nin tüm yaptığı piramidin en üstündekilere dair keyfi tutuklama, keyfi vergi, mal gaspı gibi hususlarda kısıtlamalar getirmekten ibarettir. Yani bu sözleşmeye göre sadece hiyerarşik piramidin tepesindekiler insandır, alttaki  çoğunluk insan bile değildir. Yine İngilizlerin 1689 tarihli Bill of Rights’ı (Yargı Güvenceleri), Amerikalıların 1776 tarihli Virginia Halklar Beyannamesi, Fransızların 1779 tarihli feodaliteyi öldürüp, “kral öldü yaşasın kral!” misali kapitalizm ve burjuvaziyi kutsayan Evrensel İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi de bize insan haklarıymış gibi yutturmaya çalıştıkları bir zoka, aynı yolun yolcularıdır.

    Basit meta üretiminden feodaliteye geçiş sürecinde, militarizm artık siyasi, dini ve askeri idareyi aşıp, temel itaat ettirme yöntemi olarak tüm kamusal ve içtimai alana sirayet etmiştir. Devlet tüm aygıtlarıyla militarizmi kullanmakta öyle ustalaşmıştır ki, üzerimizdeki tahakkümü normalleştiririz. Maalesef sisteme muhalif olarak çıkanlar da, genelinde militarist yöntemlerle maluldur. Böylece muhalefet ettiklerini zannederken iktidar tarafından kolayca kontrol edilir, mikro iktidarlar geliştirip yeni tahakküm mekanizmaları geliştirirler. Ve de oyunu kaçırırlar…

    “Kanunlar bizi zalimin zulmünden, zorbanın zart-zurtundan korur” ezberini çatlatamamış olan var mı hala? Vay ki vay onlara! Çünkü bu kanunlar statükoyu korumak, bizi itaat ettirmek için yapılır, arada egemenin karşısında insanı müdaafa eder gibi görünenler de, olsa olsa Immanuel Wallerstein’in dediği gibi “makasın istab haddinden kırılmasını önleyecek kadar açılması”, içtimai rüşvetlerle statükonun muhafazasıdır. O yüzden de, tüm tahakküm mekanizmalarından hürleşme mücadelesi olan günümüz anti-militarizmi kerterez olarak kanunları değil, içtihati bir adaleti alır.

    PEKİ NEDEN PINAR?

    Arada bir nefes alıp ne kadar çok mikro iktidarla malul olduğumuzun farkına varmaya çalışıyor muyuz? Tecrübemiz, gençliğimiz, cinsiyetimiz, cinsel yönelimimiz, zekamız, gücümüz, ihtisasımız, ırkımız, dinimiz, mezhebimiz hatta sadece insan oluşumuz üzerinden inşa edilen aidiyetlerle hiyerarşiler kuruyor, tahakküm ediyor ya da tahakküm altında kalıyoruz. Aidiyetlerimiz de sapına kadar militarist tektipleşiyor, Adler Amcanın rol modellerini maddenin tabiatından sayıp normalleştiriyor, biat ediyoruz. Arada bir asi ses çıkarsa modernizmin ehlileştirme mekanları hazır: hapishane, olmadı tımarhane, o da olmadı Baudrillard’ın modernist ötekileştirmenin en uç mekanı dediği mezarlıklar, tabii gözaltında kaybedilmemişseniz. Diyalektik, kapitalizm için de işlediğinden aslında günümüzde çok daha girift yöntemler de mevcut.

    Peki neden ben, sen, o değil de Pınar Selek? İşte tam da yukarıda sayıp döktüklerim yüzünden Pınar Selek. Bir bilim insanı Pınar Selek, bir sosyolog ama hepsinden önce bir insan aklına ve kalbine ket vurmamış bir insan. Sosyolojide Durkheim ve Mauss çizgisinin tam tersi, araştırdığı konudaki insanları araştırmasının sujeleri olarak görmeyen, onları insan olarak gören; sokak çocukları, göç insanları, travestiler, şiddet mağduru kadınlar ve daha bir dolu ötekileştirileni araştırması bitince, kitabına kapatmayan, atölyeler kuran onlarla insan olarak yürüyen bir sosyolog insan. Sistem için beyaz kız olup piramitteki yerini almak dururken, siyah balık olup oyunu gören, oyunu gördüğünü söyleyen bir tehlike. Cezalandırılması gereken, devletin canını almadan öldürmekte kararlı olduğu bir hakiki insan. Hapishanelerde ehlileştirilmeye çalışılmış, işkence görmüş, bu cinnete dayanamayan annesi hayata gözlerini yummuş, sürgün edilmiş bir duru insan. TC’nin, FBI’in Jean Seberg’e oynadığı oyunun bu coğrafya versiyonunu oynadığı, şiddetten arınmış bir Jean D’arc. Bizlere ikaz olsun diye aleyhte tek rasyonel delil  olmamasına rağmen, Yargı aygıtı marifetiyle ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırmakta ısrar ettiği bir Pınar Selek; yegane bir Pınar Selek Vakası!

    ADALETİ EGEMENE YONTAN YARGI

    13 Aralıkta da aynı hamam aynı tas Mahkeme, önce vekil avukatlarının reddi hakim taleplerini reddettiğini bir ara kararla bildirdi. Bunun üzerine söz alan vekil avukatlar yeni öğrendikleri reddi hakim kararının reddi konusunda itiraz yoluna gideceklerini beyan ederek, “red konusunda kesin bir karar verilmeden reddedilen hakim tarafından veya onun katılımı ile bir sonraki yeni bir oturuma başlanamayacağını” hatırlattılar. Mevcut CMK uyarınca red konusunda kesin bir karar olmadığından geçici heyetin bu duruşmaya hiç başlamaması gerekirken savcı esas hakkındaki mütaalasını tekrarladı ve avukatlara esas hakkında savunma beyanlarını sordu. Savunma makamının red kararına itiraz hakkı tamamlanmadan mahkeme heyetinin yargılamaya devam etme gayreti Pınar Selek davasında son dönemde gözlemlenmekte olan hukuksuzlukların ne dereceye vardığını bir kez daha alenen ortaya serdi. Usul hakkındaki en temel ihlaller sürerken duruşma tutanağında sürekli Pınar Selek'in hakkında verilmiş olan beraat kararı kesin bir hüküm değilmişçesine esas hakkında savunmadan bahsedilmesi de yargının hukuki değil siyasi bir aygıt olarak işlemekteki kararlılığının sarih bir göstergesiydi.   Bize adaleti tanzim ettiği riyası ezberletilmiş yargı da, tıpkı yasama gibi nalıncı keseri gibi hep egemenine yontar. Mevcut hukuku bile iplemez, hukuktan hürleşmiş bir tahakküm aygıtıdır. Üstelik günümüz TC’sinde konjonktürel olarak Demokratik Yargı Eş Başkanı Orhan Gazi Ertekin’in dediği gibi “iç içe geçmiş kaşıklar gibi yürüdüğü” askeriye ve emniyeti de sollamış, otoriter (hatta totaliter) devletin en güçlü tahakküm aygıtı olmuştur.

    Madem sistemin dışına çıkamıyorum henüz, "ben tercihli vergi sistemi istiyorum ağabeylerim ablalarım!". Yine tufaya getirilip ihtiyaç fazlasının da kutsal olduğuna inandırıldığım emeğimin meta değerinden elimde kalan cüzi miktardan devletin vergi diye cebren el koyduğundan, Pınar’ı yok etmeye çalışan Yargı’ya pay verilmesini istemiyorum vergimden. Hatta madem vatandaşım, madem haklarım olduğunu iddia ediyorsunuz, ben adaletsizliği büyüten miadını doldurmuş savcılık ve yargıçlık mesleklerinin feshedilmesini istiyorum. O kadar insan işsiz mi kalsın demeyin, diyalektik kapitalizmin müritleri olarak cellatlığın, simyacılığın da geri dönmesini istiyor musunuz? Savcılıkla yargıçlığı da tarihin raflarına postalayalım. Günümüz bilişim teknolojisi mevcut kanunlarınız doğrultusunda yargılamaya muktedir, ifaden yargıcın zihniyetine göre yazılmaz, rasyonel deliller yüklenir, böylece en azından iyi kötü mevcut kanunlar piramitteki yerimize göre farklılık göstermeden karşılığını bulur.

    13 Aralıkta bin kişi gittiysek Çağlayan’a 24 Ocakta on bin kişi gidelim, Aidiyetler üzerinden militarizm malulü partizanlıklar etmeyelim, evet hepimiz bir birimizden farklıyız ama sistem içindeki mağduriyetlerimiz son tahlilde birbirinin izdüşümü. Bunu unutmayalım ve farklı farklı hep beraber, adaletsizlikleriyle Pınar’ı yok etmeye çalışanların gayelerini ifa ettirmeyelim! Gölgelerimizi birleştirip varlığımızla kâbusu olup dikilelim karşısına karartısı kalkasıca yargının.

    Eğer susarsanız N.Ç.’nin, Ceylan Öcal’ın, Uğur Kaymaz’ın, Metin Göktepe’nin, Hrant Dink’in, Uğur Kantar’ın, Sevag Balıkçı’nın, Güldünya Tören’in, Ahmet Yıldız’ın, Festus Okey’in, Ayşe Paşalı’nın, Erdal Eren’in, Tolga Baykal Ceylan’ın, Taylan Özgür’ün, Baran Tursun’un, Dilek İnce’nin, Pippa Bacca’nın, Zilli’nin, yaşını doldurmamış Mehmet Uytum bebeğin, her bilgisayarı açtığımda ölü çocuk gülümsemesini gördüğüm Mazlum çocuğun (Erenci) ve daha nicelerinin vakitsiz toprağa gömülmelerinin suç ortağı olduğumuz kurban gözleri lanetiniz olsun!  
  •  
  • 15 Senelik davanın detaylarını, Pınar’ın avukatlarından Akın Atalay’ın yazısından öğrenebilirsiz: http://t24.com.tr/haber/bir-hukuk-garabetinin-oykusu-adan-zye-pinar-selek-davasi/218487

http://www.evrensel.net/news.php?id=43789

Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Mahkeme Süreci Court Process