STRASBOURG -“Pınar Selek artık hepimizin davası” dedi avukat Seyda Selek: “Bu dava, sadece Pınar’ın davası olmaktan çıktı. Çünkü yalnız Pınar’ın hukuk güvenliği ortadan kalkmakla kalmadı, Türkiye’ de yaşayan hepimizin hukuk güvenliği ortadan kalktı!”
Baştan şimdi teker teker, tane tane anlatayım…
Seyda Selek, Pınar Selek’in kız kardeşi.
15 yıldır süregiden “Pınar Selek - Mısır Çarşısı” davası sırasında, sil baştan ikinci üniversite tahsilini yapmış ve hukuk fakültesinden diploma almış, stajını bitirmiş ve de avukat çıkmış! Bundan böyle ablasını savunuyor. 24 Ocak’a ertelenen son duruşma sürecinde de destek maksadıyla kalkıp Pınar’ın yaşadığı Strasbourg’a gelmiş…
Pınar Selek, malum bir yıldır Strasbourg Üniversitesi’nde doktora yapıyor…
13 Aralık’taki son duruşmanın ardından Pınar ve Seyda, Strasbourg’lu aktivistlere ait bir lokalde son gelişmeleri değerlendirmek amacıyla bir basın toplantısı düzenlediler. Kentin kültür odaklarından biri olan Odyssee Sineması’nın örgütlediği “Türk sinema günleri” için bulunduğumuz Strasbourg’da biz de yönetmeni, yapımcısı, gazetecisi ile toplanıp hep beraber, heyet olarak Pınar’ı dinlemeye gittik.
“Lal Gece”nin yönetmeni Reis Çelik, “Celal Tan ve Ailesinin çok acılı hikâyesi”nin yönetmeni Onur Ünlü, Odyssee’nin müdürü Faruk Günaltay, Milliyet’ten Can Dündar ve buradaki Türk basın mensupları, tarihi kent merkezindeki lokale vardığımızda Pınar’ın Strasbourg’daki destekçi grubuyla karşılaştık…
‘Dava AİHM’de!’
Pınar Selek davası izlediğim kadarıyla artık Strasbourg’da da “nam salmış” ve bu gidişle daha da nam salacak…
Davayı Türkiye’ye dek giderek yerinden takip eden Strasbourglular dışında, olay doğrudan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne de intikal etmiş…
“Adil yargılama”, “işkence” ve “ifade özgürlüğüne” ilişkin maddelerden dava hakkında AİHM’de dosya açılmış. Sürecin bundan böyle Türkiye’de sonuçlanmasını bekleyen mahkeme, “Bizi her aşamadan haberdar edin!” diye Pınar Selek avukatlarına yazı yollamış…
AİHM tarafınca böyle sıkı markaja alınan davanın son iki duruşması, “hukuk dışılıkta” dünyaya nispet yaparcasına, yeni bir merhale kaydetmiş...
“Son iki duruşma bardağı taşıran son damla” diyerek konuşmasını sürdüren avukat Seyda Selek gelinen noktayı “hukuka aykırılığın ötesine geçmek” şeklinde tanımlıyor ve “hukukun evrensel ilkelerinin çiğnenmesinden” yakınıyor.
Son iki duruşmayı; “hepimizin hukuk güvenliğini ortadan kaldıran” kritik bir dönemeç olarak niteleyen Seyda Selek’in sözleri şöyle:
“Pınar Selek 9 Şubat 2011’de 3. kez beraat etmişti ve bu artık mahkemenin el çekmiş olduğu bir dosya haline gelmişti. Beraatlar nihai kararlardır ve bu evrensel bir hukuk ilkesidir. Bu nihai kararlar temyiz edilmesi halinde, sadece Yargıtay tarafından incelenebilir.. Oysa mahkeme bu davada yetkisi olmadığı halde, temyiz mercisi olarak Yargıtay’ın yerine geçerek, bitmiş bir dosya hakkında yeniden karar verdi. Bu, basit bir hukuka aykırılıktan ibaret değildir. Açıkça yasalar çiğnenmiştir. Bunu, yasa uygulayıcıların yapması çok vahim bir durumdur. Bu nedenle dava artık Pınar’ın davası olmaktan çıkmıştır. Çünkü sadece Pınar’ın hukuk güvenliği ortadan kalkmamıştır. Türkiye’de yaşayan hepimizin hukuk güvencesi ortadan kalkmıştır. Yasa uygulayıcılar, yasayı değil de kendilerinin yarattığı bir yasayı uygulamaya başlarlarsa, hiçbirimizin hukuk güvenliği kalmaz.”
Neden?
Çünkü hukuka keyfiliğin hâkim olduğu yerde, yarınından kimse emin olamaz. Keyfiliğin kime, nasıl dokunacağı önden bilinemez ve önceden kestirilemez. “Hukuk devletinin” ilk özelliği halbuki yasaların öngörülebilir kesinlik taşıması ya da içermesidir….
İşte, Pınar Selek davasında gelinen son noktada, yasaların ve kuralların “öngörülebilirliği” ortadan kalkmış oluyor. Öngörülebilirlikten uzaklaştığımız ölçüde de “hukuk devletinden” uzaklaşmış oluyoruz.
Pınar Selek davası, böylelikle Türkiye’nin en göz önündeki, “hukuk devleti davalarından” birine dönüşüyor.
Simge muhalif kimlik
Davanın siyasi boyutuna gelince…
Strasbourg’da, Pınar Selek’in hangi nedenlerle bunca ısrarlı hedef haline geldiği sorgulanıyor…
Yaygın görüş, Pınar’ın çok taraflı ve çok yönlü “muhalif kimliğinin” Türk siyasi sisteminde yarattığı rahatsızlığa işaret ediyor.
Pınar Selek’in destekçileri, Pınar’ın Kürt sorunu konusundan çevrecilere, eşcinseller, feministler ve antimilitarist vicdani retçilere uzanan geniş yelpazede referans bir muhalif isim olduğuna dikkat çekiyorlar.
Türkiye’nin kaba kırmızı çizgilerle kuşatılmış “sözde siyaset alanında” bağımsız tavır alan/duruş sergileyen vatandaşlara, hele de muhalif konumdaysalar malum hiç tahammül gösterilmiyor…
Pınar Selek bu nedenlerle çok simge bir isim…
Bu simgeye sahip çıkmak, tüm demokratların boynunun borcu olmalı.
http://cumhuriyet.com.tr/?hn=385886&kn=47&ka=4&kb=5&kc=47