Roni Margulies - TARAF - 12 Aralık 2012
Çoğu şey çok kolaydır memleketimizde. Tutuklanmak, trafik kazasında ölmek, kitap veya gazete yayımlayıp bunların yasaklandığını görmek, çok çocuk yapmak...
İstatistiklere göre biz bunları başka ülkelerden daha çok yapıyor olduğumuza göre, bunlar bizde oralarda olduğundan daha kolay.
Türkiye’de olup biteni anlamak da kolaydır. Yani en azından bizim için kolaydır. Yabancıların anlaması hiçbir şekilde mümkün değildir. Buraya geldiklerinde 70 milyon insanın sırf onların kafası karışsın diye numara yaptığı hissine kapılırlar, kafalarını kaşıyarak memleketlerine dönerler. Bazıları bunu Türklerin misafirperverliğine verir, “Sırf bizi eğlendirmek için neler yaptılar, ne tatlı insanlar!” diye düşünerek binerler dönüş uçağına.
Örneğin, Hasan Cemal’in 1915: Ermeni Soykırımı adlı kitabında aktardığı şu sözleri anlamak bizim için kolaydır:
“Bu topraklarda Kürtler yaşadıklarını, Ermeniler öldüklerini yıllardır kanıtlamaya çalışırlar.”
Bir yabancı bu cümle üzerine haftalarca düşünebilir. Sonra kafayı yer, kaldırıp götürürler.
Biz ise kolayca anlıyoruz.
Çok etnisiteli, çok dilli, çok dinli bir nüfusun yaşadığı topraklarda, tek etnisite, tek dil ve tek dinin devleti, yani Müslüman Türk ulus-devleti yaratılırsa, sorun çıkması kaçınılmazdır. Diğerleri, “İyi bari, biz de Türk olalım, dilimizi bırakıp Türkçe konuşalım, dinimizden çıkıp Müslüman olalım. Ne mutlu bize, tray lay lom!” derse, sorun yok.
Ama genellikle demezler.
Demezlerse, bunları bir şekilde halletmek gerekir.
Öldürebildiğini öldürürsün. Bu en etkili ve kalıcı çözüm yoludur.
Öldüremediğine ise zaten hiç yokmuş gibi davranırsın. Bu uzun vadede çok da etkili olmayan bir çözüm yoludur. Ama bir süre idare eder.
Çok sayıda insan öldürmek ayıp ve günah olduğu için, “Ben mi? Yok yahu, vallahi öldürmedim” dersin.
Kaçıp kurtulanlar yıllar boyu yalan söylediğini kanıtlamaya çalışır.
Öldüremeyip zaten hiç yokmuş gibi davrandıkların ise yıllar boyu aslında var olduğunu ve yaşadığını kanıtlamaya çalışır.
Bu örnekte olduğu gibi, bizim devletin yaptıklarını biz anlarız.
İdi Amin döneminin Uganda devleti gibi değildir bizimki. Tamamen saçma sapan şeyler yapmaz.
Habistir. Ama anlamsızca habislik etmez. Kafkaesk değildir.
Son Türk devletinin, Misak-ı Millî sınırlarının, Türklüğün âli çıkarlarının açısından bakıldığında, neyi niye yaptığını anlamak kolaydır.
Bunca yıldır, mazoşist bir hobi gibi, bu devletin yaptıklarını izlerim, tümüyle anlaşılmaz bulduğum, sadece ve basitçe habis olan bir tek şey var.
On dört buçuk yıldır süren Pınar Selek davası.
Bitmeyen, sonuçlanmayan dava çoktur bizde.
Ama her şeyi anladığımız gibi, sonuçlanmayan davaların niye sonuçlanmadığını anlayabiliriz. Bir mantığı vardır. Örneğin, Hrant Dink davası sonuçlanmaz, çünkü cinayeti devlet kendi sadık hizmetkârlarına işlettirmiştir, kendi kendini mahkûm edecek değildir elbet.
KCK davalarını anlamak da kolay. Sanıklar Kürt.
Pınar Selek davasını ise hiçbir şekilde anlamak mümkün değil.
Mısır Çarşısı’nda bomba filan patlatmamış olduğu gün gibi aşikâr olan, patlatmadığı çok çeşitli bilirkişi raporlarında kanıtlanmış olan, defalarca beraat eden, beraat kararları Yargıtay tarafından bozuldukça mahkemeler tarafından tekrar beraat ettirilen bir kadından devlet ne ister? Manyak bir katil gibi on beş yıl niye peşinden koşar, hayatını zehir eder, geleceğini karartır?
Pınar Selek adaletten alacaklı. Yarın saat 13:00’te Çağlayan Adliyesi C Kapısı’nda buluşuyoruz. Razı gelmediğimiz adaletsizliğe karşı hep birlikte direniyoruz.
[email protected]
http://www.taraf.com.tr/roni-margulies/makale-pinar-selek-adaletten-alacakli.htm