Fotoğraflar, videolar, ses kayıtları... Kürt sorununu tüm Türkiye’ye yayacak, ve, neden olmasın , çözümü yakınlaştıracak.
Hatta, Başbakan’ı sabit fikrinden, BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırmaktan, mahkemeyi de Pınar Selek’i yargılamaktan vazgeçirecek.
Çünkü sergi buradan Anadolu’nun değişik kentlerine taşınacak.
Ora’da neler yaşandığını sağır sultan duydu-bildi sanırsınız, ama hiç de öyle değil.
Bir çarşamba günü Claude Monet sergisinde, grup grup ilkokullular, öğretmenlerinin etrafında toplanmış, her resim hakkında ayrı bilgi alıyordu.
Büyükçekmece’deki (maalesef epey kötü tasarlanmış) TÜYAP Kitap Fuarı’na da nerdeyse bütün İstanbul ilkokulları gelmişti.
Monet’yi, kitapları merak eden, Diyarbakırlı ve Muğlalı gençlerin ne söyleyeceğini öğrenmek istemez mi?
***
Sergi İstanbul, Kuledibi’nde, Hamursuz Fırını’nda. (Tam yeri için: www.gencleranlatiyor.org)
Adı: Tahayyül ve Karşılaştırmalar Arasında: Diyarbakırlı ve Muğlalı Gençler Anlatıyor.
Prof. Leyla Neyzi’nin başkanlığında, genişçe bir ekiple gerçekleştirilen, Stiftung Mercator, İstanbul Politikalar Merkezi, Açık Toplum Vakfı, Global Dialogue ve Heinrich Böll Stiftung tarafından desteklenmiş bir Sabancı Üniversitesi projesi.
Bu yazıyı sergiyi görmeden yazıyorum, maalesef; ama, hakkında biraz bilgi almıştım. Bir de, geçen pazartesi günü Açık Radyo’da Prof. Neyzi ile bu konuda yapılmış uzun, çok aydınlatıcı, sergi hakkında da epey bilgilendirici bir mülakatı dinledim.
***
Ora uzak; ama yanı başımdaki mahkemede sosyolog Pınar Selek’in “Mısır Çarşısı’nı bombalayanlar” arasında yargılanması, gerçeği hücrelerime dayatıyor.
Milliyetçi yargıçlar-üst mahkemeler sanki bu genç ve parlak kadını, Kürt sorununu en çok ve en yakından hisseden, empati düzeyi yüksek bir azınlığın sembolü olarak seçti.
“Suçu”, Mısır Çarşısı-bomba falan değil; buna kimse, hiçbir kul inanmaz. Pınar Selek’in tek kabahati, herkesin yarı-uykuda olduğu bir zamanda Kürt sorunu konusunda sosyolojik araştırma yapmaya yeltenmiş olması.
Devlet onu cezalandırırsa hepimiz titreyip sesimizi keseceğiz...
Yok, o gün geçti... Geçti Bor’un pazarı...
Dr. İsmail Beşikçi cezalandırılan ilk sosyologdu. Kürt bile değil. Zifiri karanlıkta batıdan görüp-konuşan ilk kişi, tek sosyal bilimci: Doktora tezi için yaylalarda-dağlarda saha çalışması yaparken Kürtleri tanıdı; ömründe ilk defa Kürtçe diye bir dil olduğunu öğrendi ve yazdı. Bedeli: 1960’lardan 2000’lere, ömrünün yarısını cezaevinde geçirdi.
Pınar Selek ise en çok tanınan, Kürt olmayan ikinci kurban. (Diğer kurbanları şimdilik saymıyorum.) İkisi de sosyolog. Tesadüf değil.
Muhteşem sergiyi tahayyül edip gerçekleştiren Leyla Neyzi ise antropolog; sosyolojin özdeş olmayan ikizi; yöntem, içerik, kuramlar açısından birbirine çok benzeyen iki sosyal bilim dalı.
Terörist değil meslektaşımdır, çok duyarlı, can alıcı bir soruna, çoğunluk sosyal bilimciden önce el attığı için, aynen İsmail Beşikçi gibi günah keçisi yapılan bir sosyologdur Pınar Selek..
Prof. Neyzi ise biraz daha iyi bir zamana, Türkiye’nin Şafak Vakti’ne rastladı, sanıyorum; ona kimse dokunamayacak.
Gün tam aydınlanınca, bütün bu korkunçluklar da bitecek, Sergi kalacak.
Sosyolog Pınar Selek de hayatını müebbet hapiste değil, Beşikçi ile birlikte, Neyzi ve asistanlarının sergisini gezerek ve bir üniversite hocası olarak devam ettirecek...
Böyle istiyorum. Bunu talep ediyorum.
[email protected]
http://www.taraf.com.tr/semra-somersan/makale-tahayyul-ve-karsilasmalar-dan-besikci-selek-ve.htm