Pınar Selek
Beraat ile müebbet ikilemi
Murat Belge - Taraf - 24/11/2012

Pınar Selek davasına yeniden başlanacakmış. Yargıtay öyle uygun bulmuş (Yargıtay zaten hep öyle uygun buluyor): bu sefer yerel mahkeme de Yargıtay’ın uygun bulduğuna uymaya karar vermiş. Bu dava 1998’de başlamıştı; şimdi 2012’nin sonundayız. Bu galiba üçüncü yargılama oluyor.

Devam etmekte olan dava üstüne görüş belirtmek suç sayılır. Sayılır da, tabii, belirtene göre yorum değişebilir. Örneğin Genelkurmay Başkanı, “Tanırım, iyi çocuktur” dediğinde yapılacak şeyle, bizim gibi sıradan fanilerin böyle bir davranışı karşısında yapılacak şey ciddi bir biçimde farklılaşabilir. Hukukun üstünlüğü gereği, yasa herkesin karşısında eşittir de herkes yasa karşısında eşit olmayabilir.

Şimdi, 14. yılında üçüncü yargılama aşamasına gelmiş bir dava hakkında “bir tür” görüş belirtmek meşru olabilmeli. Çünkü gidişata bakıldığında, bitmesini beklersek ebediyen görüş belirtememe riski de var.

Benim diyeceğim, zaten, bu davada yüce Türk adaletinin doğru kullanılmış, yanlış kullanılmış olmasıyla ilgili değil. Bütün dünyada, yerel mahkemelerin kararlarının usulüne gerektiği gibi uygun olup olmadığını denetleyen üst mahkemelerin vazgeçilmez olduğu düşünülmüş, kabul edilmiş, böyle mahkemeler her yargı sisteminin parçası olmuştur. Burada da, anlaşmazlık, bu iki tip ya da iki ayrı düzeyde yer alan mahkeme arasında cereyan ediyor.

Gelgelelim, bu iki mahkemeden biri sanığın beraatine karar veriyor. Ötekisiyse, “Hayır! Müebbet!” diyor.

Şimdi, bunda bir tuhaflık yok mu?

Bizim ceza sistemimizde, idam kalkalı, en ağır ceza müebbet. Yani “beraat” ile “müebbet” birbirinden olabilecek en uzak mesafede iki “karar”.

Yargıtay önüne gelen kararı inceler, sözgelişi der ki, “Bakın, şu olaylar hafifletici öge kapsamına girer, dolayısıyla bu cezada üç yıl indirim yapmamız doğru olur”; ya da, tersine, der ki, “Şu şu olayları hafifletici sebep saymışsınız. Oysa bunlar böyle yorumlanmamalı” vb. Böyle şeyleri hepimiz anlarız.

Sözkonusu dava yedi kişinin ölümüyle ilgili. Yığınla insan da yaralanmış. Pınar Selek müebbet almalı ise, demek ki bu öldürme olayından birinci derecede sorumlu. Öyleyse, mahkeme onu nasıl beraat ettirir?

Demek ki mahkemenin görmediği, göremediği bazı şeyleri Yargıtay görüyor. O gördüklerine dayanarak, “Bu cinayettir. Cinayeti Pınar Selek’in işlediği şu şu şu kanıtlarla sabittir. Dolayısıyla kendisine şu ceza verilmelidir” diyor.

Peki, bu böyleyse, suçluluk sabitse, yerel mahkeme nasıl oluyor da kendi kararında ısrar ediyor ve yeniden beraate hükmediyor?

Bildiğim, izlediğim kadarıyla, patlayıcı iddiası var ama bu kanıtlanmış ispatlanmış değil. Değilse, patlayıcı bir varsayım hükmünde. Varsayımla “müebbet” kararında nasıl ısrar edilir? “Varsayım” değil, göz çıkaran kanıtlardan söz ediyorsak, bunlara gözü filan çıkmadan bakan ve sonra gene “beraat” diyen bir mahkeme varsa, o zaman böyle bir mahkemenin çalışmaya devam etmesine ne demeliyiz?

Sabah gazetede ilgili haberleri okudum. Bunları düşünmeye başladım. Okuduğum haberlerde bu düşündüklerime cevap veren bir şey de göremedim. Yalnız, savcının, “Ben de şoke oldum” dediğini öğrendim. Bu da merak ettiklerime cevap vermiyor, ama hiç olmazsa, “Demek bir tek ben değilim” diye avutuyor.

Hayatta hiçbir şey mutlak nesnel olamaz, anladık da, hukuk bu kadar öznel olabilir mi?

http://www.taraf.com.tr/murat-belge/makale-beraat-ile-muebbet-ikilemi.htm

Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Mahkeme Süreci Court Process