Hayatta güzel şeyler de oluyor… Ama ortalık acıya kesmişken, insan güzelliklerden bahsederken zorlanıyor. Şiddet, zaten soğuktan donmuş bu zamanları iyice dondurdu. Bu şiddeti durdurmaya gücümüz yetmez diye mi, korkudan mı, bilmiyorum... Ama kıpırdamıyoruz. Yazımda bunlardan bahsedebilirim. Ya da Şemdinli sanıklarının tahliyesinin ne demek olduğundan… Bu yazı, Susurluk sonrası sesini yükselten muhalefetin neden şimdi suskun olduğunu soran bir şikâyet metni de olabilir.
Hayır. Ben bu toz duman içinde hayatımıza doğan bir güzellikten bahsedeceğim. Kendi ellerimizle yarattığımız mucizeden. Gerçek olan hayalimizden… Dayanışmanın hediyesinden… Amargi Feminist Kitabevi’nden…
15 Aralık tarihi artık kadın hareketinin ajandasına yazıldı. Ahmet Arif’in “netameli ay…” dediği bu zamanda Türkiye’de ilk kez Feminist Kitabevi kuruldu. Hem de ne büyük bir coşkuyla…
Feminist yayıncılığı ve kadın yazarları desteklemeyi hedefleyen bir kitabevine çok ihtiyaç vardı çünkü.
Kadın hareketinin Türkiye’de en dinamik toplumsal güç olduğunu kabul etmek gerek. Tüm farklılıklarına rağmen, ülke çapında irili ufaklı yapılarla örgütlenmiş kadınlar, birçok konuda ortak hareket edebiliyor. Örneğin TCK sürecinde, kadınlar dışında hiçbir toplumsal grup örgütlü bir irade gösteremedi. Hayatın, politikanın içinde pişen, düşünsel gücünü arttıran küçümsenemez bir hareket var Türkiye’de…
Bu hareketten beslenerek iki senedir çıkan Amargi Feminist Dergi’nin başarısı bize bu adımı atma cesareti verdi. Gördük ki Türkiye’de teori, hem de feminist teori dergisi en az iki bin satabiliyor. Satılmak bir yana, bize sürekli yazı yağıyor. Tartışmaya, birlikte iş yapmaya onlarca kadın geliyor. Demek ki bu ülkede düşünmeye, analiz etmeye ve aydınlanmaya olan ihtiyaç bitmemiş. Düşünceyi güdükleştiren tüm gelişmelere rağmen, kadınlar derinleşmek istiyor.
Gittikçe artan ilgi karşısında, sadece kendi yayınlarımızı değil, bütün tarihsel, toplumsal, politik ve edebi birikimleri birlikte değerlendirmenin vakti geldi, dedik. İnsanlığın birikimlerine feminizm penceresinden birlikte bakalım, üzerine konuşalım, aktif bir okur-yazar-yayıncı ilişkisi geliştirelim istedik. Ayrıca kadın yazarların desteklenmeye, feminist araştırmaların yaygınlaşmaya ihtiyacı var. Kitabevimiz bu ihtiyaçlar üzerine kuruldu.
Ama nasıl? Sermayemiz yok. Arkamız yok. Politik ya da ekonomik destekçilerimiz yok. “Olur mu?” dedik. “İstersek olur” dedik.
Sonra her şey hızla gelişti. Fikri duyan, dayanışma çemberine dâhil oldu. Bu çağda unuttuğumuz bir dayanışma deneyimi yaşadık. Herkes fikri sahiplendi ve ne verebilirse ortaya attı. Sadece yakın çevremizden değil, kadın örgütlerinden, tanıdığımız-tanımadığımız birçok kadın ve erkekten destek geldi. Artık modası geçen emek ve dayanışma havası, komşu esnafları bile etkiledi. Onlar da çembere katılınca işler hızlandı. Sonra bir baktık ki… Muhteşem bir kitabevi ortaya çıkmış.
Ve açılışımıza, tüm dostlarımızı “heyecanımızı paylaşmak üzere” çağırdık. Mucize sürüyordu… Herkes geldi. Onlarca kadın örgütü, insan hakları örgütleri, çeşitli renklerden muhalif gruplar, sendika temsilcileri, dostlarımız, yazarlar, sanatçılar, gazeteciler... En ünlüler, en kenardakiler, en yalnızlar, en tanınanlar… Hep birlikte attık adımı… İnsan seliyle… Duygu seliyle…
Mucizemiz şiddeti durdurmadı, yaşanan acıları bitirmedi ama düşünce gücümüzün, dayanışma gücümüzün, emek gücümüzün neler yaratabileceğini gösterdi.
Özgürlük ormanımızda bir ağacımız daha oldu.