Selek, bomba koyduğu iddiasıyla 13 yıldır yargılanıyor. 2 kez beraat etti, ancak bu kararlar bozuldu. Selek bugün yeniden hem de müebbet hapis istemiyle yargılanacak...
1998’de 7 kişinin hayatını kaybettiği Mısır Çarşısı davasından yargılanan sosyolog Pınar Selek, 13 yıldır verdiği mücadeleyi ve psikolojisini VATAN’a anlattı.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nın aleyte bozma kararı nedeniyle, yeniden yargılanıyorsunuz, üstelik de hakkınızda müebbet hapis isteniyor. Bugün görülecek davadan ne bekliyorsunuz?
Elimden geldiğince umutlu olmaya çalışıyorum. Umutsuz olacak bir durum yok. O kadar olağanüstü şeylerle karşılaştım ki, hep bir sürreal durum gelebilecek gibi başıma geliyır ama yine de genel olarak bu süreçten umutluyum. Hukuken beni mahkum edebilecek bir şeyleri yok, çok güçlü bir hukuki mücadele içindeyim ve hakimlerin kararlarından eminim. Sonuçta beni iki kere beraat ettirdiler. Hakimlerin kararlarından direneceklerine inanıyorum.
12 yıldır süren bir dava var, hayatınızın önemli bir bölümü bu dava ile geçti, siz her zaman kesin ve net bir şekilde “ben sosyolog olarak Kürt ve PKK hareketi üzerine çalışıyorum” dediniz. Bu olayın sizin hayatınızı çok etkilediğini biliyoruz. Şu anda nasıl duygular içindesiniz?
Keşke yapmasaydım demiyorum, bu olayda korkunç şeyler yaşadım. En kötüsü annemi kaybettim, çok fazla bedel ödedik. Ama bir yandan da ben böyle olduğum için annem beni bu kadar seviyordu, böyle olduğum için böylesine büyük bir dayanışma çemberi içerisindeyim. O anlamda pişman olduğum, “keşke yapmasaydım” diyeceğim bir şey yok. Hep gizli kapaklı bir şey yapmamaktan yana oldum, her zaman açık oldum. Bu nedenle anlamaya çalıştığım şeyin içine girdim. Her zaman da “Ben sosyolog olarak Kürt ve PKK hareketi üzerine çalışıyorum” dedim.
Annenizin üzüntüye dayanamayıp vefat ettiğini biliyorum. Selek ailesi 13 yılda ne gibi sıkıntılar yaşadı?
Annem bir cumhuriyet kadınıdır. Yaşadıkları ona çok ağır geldi. Eski CHP’liydi, Halk Evlerinde yetişmiş biriydi. Ona tüm bu süreç çok ağır geldi. Bana hiçbir zaman bunu hissettirmedi. İlk günden beri “Neden böyle araştırmalar yapıyorsun” diye sitem etmedi. Ama ağır geldi yaladıkları. 63 yaşında kalp krizinden öldü. Ben cezaevinden çıktıktan kısa bir süre sonra 2002’de annemi kaybettim. Dava devam ediyordu. Zaten ben cezaevindeyken sık sık kalp sorunları yaşıyormuş. Öyle bir dava ki anneciğimi bile elimden aldı.
İşkence raporunu anlatır mısınız?
Berlin’deki “Überleben İşkence Kurbanları İçin Tedavi Merkezi”nde ilk gözaltı süresince işkenceye maruz kaldığıma yönelik 2 rapor aldım. Bu merkez Avrupa Mahkemeleri’nce tanına ve bilirkişi olarak görülen bir yer. Özellikle “ifade bilirkişisi” ve “işkenceye psikolojik rapor” veren bir merkez olarak Avrupa Adalet sisteminde yeri var. Ben önce “işkenceye maruz kaldım” ifademi tespit ettiler. Bir çeşit yalan makinası gibi düşünün. ‘Bu insan işkence gördü mü görmedi mi?’, ‘doğru söylüyor mu söylemiyor mu?’, ‘abartıyor mu abartmıyor mu?’ bu durum araştırıyorlar ve verdikleri rapor resmi nitelikte.
Düşünsenize işkence gördüğüme onları ikna etme sürecimi, çok yıpratıcıydı benim için. Bunca yıl sonra tekrar tekrar başa döndüm. Tüm ayrıntılarıyla bana işkenceyi anlattırdılar. 1 ay boyunca tüm detayları sordular.
Kokulardan seslere kadar işkencehande geçen her şeyi konuştuk. Sonuçta bu merkez bana iki rapor verdi. İlk raporda işkence gördüğüm doğrulandı, ikinci raporda da psikolojik durumum saptandı. Avukatlarım raporu teslim aldı, Türkçe’ye çevrildi. İnanın doğru dürüst okuyamadım. Psikolojim kaldırmadı bunu.
Yıllar sizden neler götürdü?
Ekimde 40 yaşıma basacağım. Olay olduğunda 27 yaşındaydım. Ama şimdi mutluyum da. Çok acılar çektim. Acıyla mutluluk arasında bir yerdeyim. Hiçbir zaman mutsuz bir kadın olmadım. Acıyla mutluluk arasında bir fark var onu öğrendim. İnsan sevince ve sevildiğini hissedince mutsuz olmuyor. Yaşamın mutluluğuna dair bir anlam duygusu varsa mutsuz olmuyor. Başkalarını önemseyince de acı çekiyor.
Acıyı bal eylemek değil bu ama ailemin sevgisiyle de güzel geçirdim zamanımı, cezaevinde de güzel geçti zaman. Ben böyleyim işte.
Ne zaman döneceksiniz?
Türkiye’den geçici bir süre uzaklaşmak için Berlin’e geldim. Şu anda kendimi hazır hissetmiyorum. Bu kabus bitsin. Tartışmalar, mahkemeler sona ersin döneceğim. Ama ben bu süreçleri çok ağır yaşıyorum. Bütün gücüme direncime rağmen sonrası nasıl olur bilmiyorum. Ama kendimi biraz korumalıyım. İnsan yaşarken anlayabiliyor. Ateş düştüğü yeri yakıyor ama bu saçmalıklar hiç bitmiyor. Tam bitti derken yeniden başlıyor. 12-13 sene oldu, yoruldum artık!
Sizin suçsuzluğunuza şüpheyle bakanlara mesajınız var mı?
Artık suçsuzluğumu kimseye anlatmaya çalışmayacağım. Kendimi savunmak aşamasını geçtiğime inanıyorum.
Müebbet hapisten korkuyor musunuz?
Bu ihtimali hiç düşünmüyorum.
DAVANIN GEÇMİŞİ
Mısır Çarşısı patlaması davasında İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Pınar Selek, patlamaya bombanın mı yoksa LPG’nin mi neden olduğunun kesin tespiti yapılamadığı gerekçesiyle beraat etmişti. Yargıtay 9. Ceza Dairesi bu kararı bozdu ve mahkemenin hüküm kurmasını istedi. Bunun üzerine yapılan yargılamada yine patlamanın nedeninin belirlenemediği görüşünü tekrarlayan Mahkeme, Selek’in yine beraatına karar vermişti. Dosyanın ikinci kez gittiği Yargıtay, Selek için “müebbet hapis istemiyle yeniden yargılansın” demişti. Pınar Selek’in avukatlarının istemi üzerine Yargıtay Başsavcılığı’nca itiraz edilmişti. Bu itiraz üzerine dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından incelenmiş ve Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin kararı onaylanmıştı. Selek, bugün müebbet hapis istemiyle yeniden hakim karşısına çıkacak. Mısır Çarşısı’nda meydana gelen patlamadan sonra hazırlanan polis ve savcılık raporları şöyle:
11 Temmuz 1998 Polis uzman inceleme raporu: Bomba bulgusu yok. 13 Temmuz 1998 Polis olay yeri ikinci raporu: Bomba bulgusu yok. 14 Temmuz 1998 Kriminal Laboratuar Raporu: Bomba bulgusu yok. 20 Temmuz 1998 Polis olay yeri inceleme sonuç raporu: Bombaya ait olabilecek herhangi bir parçaya rastlanılmamıştır.
5 Temmuz 1999 ‘olay yeri inceleme’den bomba uzmanı Başkomiser’in mahkemedeki ifadesi ise şöyle: “Bomba patlaması olsaydı, mutlaka patladığı yerde en azından 50 cm’lik çukur açardı. İncelememizde böyle bir çukur tespit edilemedi.”