16.07.2009 - Karin Karakaşlı
Sosyoloji çalışmalarıyla tanıdığımız Pınar Selek, masal kitabı Su Damlası ile göze alınabilecek tüm gerçeklerin masalını anlatıyor .
Küçükken başka evlerin kitaplıklarını, sandıklarını karıştırıp kitaplar bulmaya merakım vardı. Yine kuzenime ait çocukluk kitaplarını karıştırırken Polyanna'yı görmüştüm. Eh, hazır da herkes bu iyimserlik simgesi romandan bahsediyor, başladım okumaya. Ve sonra da ağlamaya. Sonunda Polyanna'nın bu denli gözyaşına yol açmasından şüphelenen büyükler duruma el koydu ve kitabın kuşe kağıt kapağı kaldırılınca, cildin üzerinden Andersen'den Masallar yazdığı ortaya çıktı. Bir nevi kitap kazası. Polyanna'ya niyet edip, Andersen'in en zor hakikatleri masal kisvesine bürüdüğü bu kitapla kısmetime razı geldim. O gün bugündür başta Anderseninkiler olmak üzere masal kitaplarını başucumdan hiç eksik etmedim. Masal, aslında hayata bir övgü. Göze alınabilecek tüm olasılıklar için bir ufuk taraması. Hayal gücünün sınırsızlığını görmek için bir fırsat. Masal aslında bu açıdan bakıldığında insan için en büyük hakikat. Masal okumak özel bir tercihse, masal yazmak da başlıbaşına bir sınav. Çocukların kalbine ulaşmak hem çok zor hem de çok kolay. Öncelikle kurduğunuz dünyaya kendiniz inanmanız, sonra da onu en yalın haliyle paylaşabilmeniz gerekiyor. Ancak o zaman çocuklar masalınıza ortak oluyor. Sosyoloji çalışmalarıyla tanıdığımız Pınar Selek'in Özyürek Yayınevi'nden çıkan Su Damlası adlı masal kitabı, çocukları ve çocukluğunu inkâr etmeyen yetişkinleri alıp peşi sıra sürükleyecek böylesi kitaplardan. İnsan temmuz sıcağında yüreğine esen ferah bir rüzgârdan başka ne ister ki?
HAYALLERE SAHİP ÇIKMAK İÇİN
"Masallar hep çocuklara mı anlatılır? Zannederler ki insanlar büyüdükçe, masallara kulak vermez olurlar... Öyle değil. Büyükler de masallara ihtiyaç duyar. Size bir şey söyleyeyim mi? Masalını kaybeden insan, hayallerini de kaybeder..." Pınar Selek işte bu sözlerle çizmiş masallarının patikasını. Sosyoloji çalışmalarında nasıl araştırdığı hayatlara dokunduysa, masal kitabında da çocuğun saf enerjisine el veriyor. Ama bir yandan da biliyoruz ki, kıssadan hisse çıkarması gereken çocuklar değil biz yetişkinleriz. Pınar sanki bize "Hayallerinize yetişecek kadar yetişkin misiniz?" diye soruyor çünkü o, hayatı en çok da hayalini kurabildiğimiz ve gerçekleştirmek için yola koyulabildiğimiz farklı gerçekler olarak tanımlıyor. Su Damlası, adı gibi berrak küçücük bir kitap. Ve tıpkı bir su damlasının, koca okyanusun bilgeliğini içermesi gibi Pınar Selek'in üç masalı da yaratıcısının hayat önceliklerini kapsıyor. Önceliğin ilk sırası ise masallarda, hayat boyu bitmeyen bir emek ve mücadele olarak hissettirilen sevgiye ait. Yaşama sevgi, yaşayana sevgi. Saygıyı da içeren has sevgi. İlk masalın kahramanları henüz okul çağına gelmemiş olan Damla ile ona masallar anlatan ablası Su. Kardeşine anlattığı masallarda kendisinin insanların yardımına koşan Gece Saçlı Peri olduğunu anlatan Su, ince, sarışın tüy gibi peri kızlarına ait görsel klişeyi de kırarak şişko, esmer, küçük bir kız olarak peri hayatı sürdüğünü paylaşıyor ortak olduğumuz masalda. Böylelikle masal içinde masal kurgusuyla hem Su ile Damla'nın kardeşlik ilişkisini hem de Su'nun düşlediği hayalleri görüyoruz. "Sincaplar yardımcımız, kırlangıçlar postacımız, yılanlar ise sırdaşımızdır. Bir tek, insanlar bilmez," diyor Su ve yardımına koştuğu minik Zehra'nın hikâyesini anlatıyor kardeşine. Ailesi tarafından başına bir şey gelir endişesiyle sokakta oyun oynamasına izin verilmeyen Zehra'yı hayatın yoksulluk, hastalık, savaş gibi tüm gerçeklerinin içinden geçiren Gece Saçlı Peri, yaşamanın da tanımını yapıyor kendi değerleri üzerinden: "Bundan sonra da annen-baban dışarı çıkmana izin vermezlerse onlara küsüp odana kapanma. Mücadele et, ikna et büyüklerini ve dışarı çık. İnsanlara, martılara, kedilere bak, dokun onlara... Hayat oyuncaklardan daha zengin... Onu iyi öğrenmeye bak ve kendine güven. Sen güçlü bir çocuksun..." Denizkızı ile Balıkçı adlı ikinci masalda balıkçı Derviş Kaptan ile balıkların koruyucusu denizkızının aşkını örüyor ağ gibi Pınar Selek. Hayatın aslında karşıt konumlarda yarattığı bu iki insan birbirini sevmenin ne demek olduğunu öğreniyor. Birbirlerini çok sevmelerine karşın biri denizde diğeri karada kendisi olabilen ve ancak kendisi olarak kaldıkça karşısındakini sevebilen Denizkızı ve Balıkçı, sırdaşlık ve ketumiyete dayalı aşklarını, tek bir sözle mühürlüyor "Bizim aşkımız böyle olsun... Masal gibi başladı. Masal gibi sürsün." Karga'nın Sırrı'nda ise çocukların eziyet ederek tüylerini yolduğu Küçük Gaga'nın utançlı çaresizliği karşılıyor bizleri ve ancak başkasının derdini kendi canında, teninde hissedenlerin onlara derman olabileceği bilgisiyle doluyor yüreğimiz. Tıpkı Selek'in kendi hayatında da hep yaptığı gibi. O zaman masaldaki iyileştirici kargaya daha çok inanıyoruz. Çünkü karganın sözlerinin, hayatı masal kıvamında yaşayan bir yüreğe ait olduğunu biliyoruz: "Kim umutsuzluğa düşse yanına koşuyorum. Onlara umut aşılıyorum. Çünkü umutsuzluğu yaşadım. Ve umudu kazandım..."
Su Damlası Pınar Selek Özyürek Yayınları 56 s., 3 TL
Kaynak: Sabah - Kültür Sanat