05.11.2008 - İpek Yezdani
Sosyolog Pınar Selek, “Sürüne Sürüne Erkek Olmak” adlı kitabında ataerkil düzenin şifrelerini çözmek için erkeklerin askerlik anılarını masaya yatırdı.
Bir bebekten katil yapan zihniyeti sorgulama çağrısıyla başladı yolculuğum...” Sosyolog Pınar Selek, “Sürüne Sürüne Erkek Olmak” adlı kitabının girişine yazdığı “Yönteme dair” bölümünde yola çıkış motivasyonunun başlangıcını böyle anlatıyor.
Selek, yola, silahlı suikaste kurban giden, Agos gazetesinin sahibi, gazeteci Hırant Dink’in eşi Rakel Dink’in, kocasının 17 yaşındaki katil zanlısı Ogün Samast için söylediği “Bir bebekten katil yapan zihniyet” kavramını sorgulamakla başlamış.
“Onların nasıl katil olduklarından çok, kendilerinden görmediklerine nasıl ‘Akıllı ol...’ diye bağırdıklarını, nasıl erkek olduklarını, niye kasıldıklarını daha yakından görmek için” bu işe giriştiğini anlatıyor Selek.
58 erkek konuştu
Peki ‘erkekliğin’ ya da ‘ataerkinin’ şifreleri nasıl çözülür? Selek’e göre bu şifreler; cinsel ayrımın toplumsal örgütlenişinin erkeklik ve kadınlık açısından izlediği süreçler, erkekliğin hangi mekanizmalarla üretildiği, erkeklerin bu mekanizmalarda nasıl konumlandıkları, bunlar arası geçişi nasıl gerçekleştirdikleri daha yakından görüldükçe, yaşanan ayrı tarih ve deneyimler incelendikçe çözülüyor.
Bu kapsamda araştırmaya erkeklik ortamlarının zorunlu gündemi olan bir yerden, ‘askerlik anılarından’ başlamış Selek. Bu sorgulama çerçevesinde belki de ilk kez toplumda anlatılması çok yaygın olan askerlik anılarını bir araştırma konusu haline getirmiş.
Askerlik sürecini yaşarken farklı sınıflara mensup olunca neler değişiyor? Yıllar askerlikte ya da erkeklikte neleri değiştirmiş? Asker ocağı ile yaşamın farklı alanları arasında hangi bağlantılar var?
Kültürel ya da coğrafi farklılıklar hangi deneyimlerin önünü açıyor? Peki ya cinsel yönelim farklılığı? Ya da aslında kadın olduğu hissini taşırken askerlik görevini yapmak?
Kore’de, Kıbrıs’ta, Somali’de, cezaevinde, Türkiye’nin doğusundaki ça- tışmalarda ya da batısındaki seferberlik ortamlarında erkek toplulukları nasıl şekilleniyor? Neler hatırlanıyor, neler unutuluyor?
Bu bağlamda yola çıkış sorularını da Türkiye coğrafyası içinden yöneltmiş Selek.
Bu sorulara yanıt bulabilmek amacıyla Adana, Adapazarı, Ankara, Antep, Artvin, Bursa, Denizli, Diyarbakır, Elazığ, İstanbul, İzmir, Konya, Samsun, Tekirdağ, Trabzon ve Tunceli’de; sınıfsal, kültürel, ideolojik farklılıkların, farklı görüş açılarının ve deneyimlerin temsiliyetini göz önüne alarak, çeşitli yaşlardan ve mesleklerden 58 erkeğin sözlü tarih anlatımına aracılık etmiş.
Erkeklere erkek dinleyici
Selek, kendisini bu araştırmaya iten ihtiyacın feminist literatür açısından da geçerli olduğunu söylüyor.
Selek, araştırmasında yöntem olarak sözlü tarih tekniğini tercih etmiş. Anlatıcıların, Türkiye’deki toplumsal çeşitliliği bir ölçüde temsil etmesine de özen göstermiş. Ancak erkeklerin kendi deneyimlerini doğrudan bir kadına anlatması zor olduğundan, askerliğini yapmış, kendileriyle benzer deneyimlerden geçmiş iki erkekle, Hüseyin Deniz ve İrfan Uçar ile konuşturmuş onları.
Konuştukları kişilerin “Ele güne rezil olmayayım”, “Adımın orada burada yayımlanmasını istemem” türünde kaygıları nedeniyle de deneyimlerini paylaştıkları erkeklerin isimlerini değiştirmiş.
İşte Selek’in araştırmasını, görüştükleri erkeklerin hem ‘benzersiz’ hem de ‘sıradan’ olabilecek hikayeleri şekillendirmiş. Ancak şu şerhi düşmeden de edememiş Selek: “Tüm sıradanlığına ve alışılmışlığına rağmen, anlatımlar aktif okuyucuya çok şey söylüyor.”
Selek’in kitabın girişindeki son sözü ise kısa ancak anlamlı bir dilek içeriyor: “Bu çalışmanın, erkeklik duvarının arka yüzünü biraz daha görebilmeye katkı sunmasını umuyorum...”
Kaynak: Milliyet Kitap