Pınar Selek
Büyüyünce ne olacaksın?

Büyüyünce ne olacaksın?

06/02/2011


İlla bir tablo varsa Pınar'ınki Van Gogh'un fırtınalı resimlerine yakışır. Pınar, hayatın karanlıklarına tıkılmak istenenleri ışıl ışıl parlatmayı, görmeyene göstermeyi, iktidar mekanizmalarını kamaş kamaş sergilemeyi seçti

Sosyolog Pınar Selek in Kürtlerle ve sokak çocuklarıyla ilgili çalışmalar yapması, işi bombacılıkla suçlanmaya kadar vardırdı.

Oldum olası şu natürmort denen tablolar ürpertmiştir beni. Hani şu oturma odalarının yemek masası karşısına denk gelirler ya... Ya da işyerlerinde sıkıcı gri duvarlara rastgele asılmış dururlar. Türkçe karşılığı, içimdeki sıkıntıya denk geliyor: Ölüdoğa.
Hiç hareket yok. Zorlama, yapay bir kompozisyon içinde sepetinde armut, elma, nar, özenle kırıştırılmış masa örtüsü ve saydam yüzey dokusu verme becerisini kanıtlasın diye illa bir cam şişe ve bardaklar... Bir sonraki karede belki bir darbeyle parçalanacak hepsi. Zaten böyle bir nizam içinde donuk halleriyle duruşlarında tekinsiz bir şeyler var. Hayat böyle bir hizalandırma eşliğinde yaşanmaz ki... Meyve, tabak çanak için bile olsa. Ama işte yakalanmışlar bir kez. Kurtuluş yok, tutsaklar o sabit ana. 

Buğday Tarlası ve Kargalar
Ölüdoğa zaten bana sıkışmışlığı, tutsaklığı anlatır en çok. O nedenle daraltır, bunaltır. Ona gözünü dikmiş ve bir yemek sofrasında oturmuş aile bireylerinin bitmemiş hesaplaşmalarını dil içi şifreler halinde birbirilerine karşılıklı tıslayışlarını işitirim. Ya da işinde bunalan gencecik bir adamın bir an için başını kaldırıp o mükemmel meyveleri seyredişini görürüm. Ölü balık gözleriyle bakar tabloya.
Bir hayat tercihi belirler tablolar. Onları aksesuar ya da duvar süsü mü görürsünüz, yoksa ruhunuzu mü ürpertir bir resmin derinliği? Buna göre de yaşanır biraz hayat. Misal, Van Gogh sevecekseniz, fırtınayı göze alacaksınız demektir. ‘Buğday Tarlası ve Kargalar’ tablosunu hatırlayın bir an. Nasıl da büyük bir yalnızlık duygusuyla doldurur insanı o bomboş, göz alabildiğine uzanan buğday tarlaları. Ya gökyüzü? Fırçaların haşin darbesinde kıvamlaşmış da her an başınıza çökecek gibidir. Alçaktan uçan kargalar, fırtınanın yakın olduğunu müjdeler sanki. Doğanın dönüşüm anıdır bu. Bir eşikte durur ve ürperir insan tablonun karşısında.
‘Buğday Tarlası ve Kargalar’da yollar ayrı yönlere uzanır. Tıpkı geçmişimiz, bugünümüz ve geleceğimizin birbirine kimi zaman tezat şekilde uzayıp gidişleri gibi. Yollar da hayat kadar belirsizdir, bir tercih, bir seçim dayatır durmadan: Bu hayatı nasıl yaşayacaksın? 

Hayatın arka sokaklarında
Oysa bize öyle sorulmaz. “Büyüyünce ne olacaksın?” diye sorulur, babamızın, annemizin, eşin dostun mesleklerini yinelememiz beklenir. “Aferin” alırız arzu edilen yanıtı verdiğimizde. “Büyüyünce sosyolog olacağım” demesi beklenmez pek kimseden. Ama işte bazılarımız beklenmeyeni yapar. Sosyolog olur, hem de sosyolojinin tarifini hayatı pahasına yaparak olur bunu. “Özgür, ahlaklı, mutlu bir yaşam nasıl mümkün olabilir sorusu, çocukluğumdan beri beni meşgul ediyordu. Bu sorulara yanıt bulmak, toplumu, kendimi anlamak ve özgürlük alanımı genişletmek için sosyoloji okudum. Bu arayışla, okul yılları boyunca, bilgi-iktidar ilişkisini, bilimin kurumsallaşma biçimini, dokunulmayan kutsallıkları, dil ve davranış kalıplarını sorgulayarak kendimce bir patika çizmeye çalıştım” der.
Pınar Selek böyle dedi. Ve ölüdoğa resimlerine bakmayı değil, arka sokaklara dalmayı seçti. Andıçların kol gezdiği en zorlu siyasi dönemde en tabu, en cısss konuya elini uzattı. Kürt sorununu muhataplarından dinledi, muhtemelen de anlaşılır kılacaktı ki gözaltına alındı. Görüştüğü kişilerin isimlerini vermesini istediler, vermeyince işkenceye uğradı. Ama esas işkenceye daha biraz zaman vardı.
Kendisine sorguda tek bir soru yöneltmedikleri Mısır Çarşısı patlamasının bombacısı alarak dünyaya ilan edildiğini, cezaevinde televizyon ekranından öğrendi.
İsmimizi veriyorlar da sonra onun içini biz dolduruyoruz ya, işte o doldurma işlemine hayat diyorlar. Şiddetin her türlüsüne karşı mücadeleye ve barış diline adanmış bir insanı katliam sanığı niyetine hedef tahtasına koyduklarında aslında o hayata kastettiler. 

Oyunun kuralları
Ettiler de ne oldu? Pınar, hayatın ta kendisi oldu. Bilirkişi raporları patlamanın bombadan değil tüpgazdan olduğunu kerelerce kanıtlarken, karartılan deliller, sahte tutanaklar, yalan ifadeler sapır sapır dökülürken o yaşamaya da, yaratmaya da devam etti. Ama yeni bir ders öğrenmişti. Yapılanın nedenini de yine en iyi o anlattı. Savunma niyetine oyunu ifşa etti: “Oyunun kuralıymış, öğrendim. Eğer şifreyi yüksek sesle söylemeye çalışırsan, suçlu ilan edilirsin. Üstelik suçun şifreyi yüksek sesle söylemeye çalışmak olmaz. Tam da senin karşı durduğun, mücadele ettiğin bir tutum sana mal edilir. Örneğin bir rahibeysen, fahişelik yapmakla suçlanırsın. Hayatını İslami değerlerin canlı tutulmasına adamış bir insansan, boynuna içki ya da uyuşturucu tüccarı yaftası asılır. Ya da bir antimilitarist olarak bombacılıkla suçlanırsın. Ve bu öyle kriminal bir tarzda yapılır ki sen savunmaya itilirsin. Yani bir odağın üzerine yürürken, kendinle uğraşmaya başlarsın. Suçlamalar sürekli tekrarlanır, tekrarlanır... Bunlar iddia biçiminde de verilse, çamur izini bırakır ve herkes sana baktığında bu suçlamaları hatırlar. Artık sen asla eski kimliğini sürdüremezsin. Bir düşünce suçlusu değilsindir. Barış suçlusu da ilan edilmezsin. Savaş örgütü, seni terörize eder ve yeni bir kimlikle milyonların karşısına çıkarır.”
İlla bir tablo varsa Pınar’ınki Van Gogh’un fırtınalı resimlerine yakışır. Bir mektubunda “Gece manzaralarını ve gece ortamının özelliklerini, gecenin gerçek karanlığı içinde ve yerinde tuvale aktarma sorunu beni her taraftan kuşatmakta” diye yazmış Van Gogh. Pınar, hayatın karanlıklarına tıkılmak istenenleri ışıl ışıl parlatmayı seçti. Görmeyene göstermeyi, iktidar mekanizmalarını kamaş kamaş sergilemeyi seçti. Hani şu ‘Yıldızlı Gece’de yıldızlar minik gezegenler misali döner ışıldar ya, Pınar bütün bunları sevgiyle yaptı, kötülüğün elini ayağını dolaştırdı.
“Ben, iyi niyetli en küçük bir çabayla bile iyileşeceğimize inanıyorum. Ama bitiremiyoruz. Ve suyun kirlenmesini, havasız kalışımızı sadece izliyoruz” dedi bir de. O tabii ki izlemekle yetinmedi hayatı. Ben de ona bakmaya doyamadım, sevmelere kıyamadım. Hikâye bundan ibaret.
*Pınar Selek’in duruşması 9 Şubat Çarşamba günü saat 10.30’da Beşiktaş Adliyesi’nde.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&ArticleID=1039218&Date=07.02.2011&CategoryID=42

Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Mahkeme Süreci Court Process