CENGİZ ÇANDAR
04/02/2011
'Türkiye, Tayyip Erdoğan'ın Hüsnü Mübarek'e 'git artık' çağrısı ile elde ettiği 'moral üstünlüğü' Ankara'da dünkü Kızılay görüntüleri ile tahkim edemez.'
Mısır’ın, tarihteki yeri, coğrafyadaki konumu, kültür derinliği, halkının sayısı ve özellikleriyle, büyük bir değişimin motoru olması halinde bütün bölgeyi sarsacağı, sallayacağı ve değiştireceği bir veridir.
Mısır’ın, 30 yıl boyunca Hüsnü Mübarek rejiminin üzerine serptiği ‘ölü toprağı’nı silkelemesi ve Mısır halkının ayağa kalkması halinde, bütün bölgede tarihin tekerleğinin farklı dönmeye başlayacağı belliydi.
Olan da odur.
Tunus kıvılcımı çaktı, Mısır infilak etti.
Mısır’ın infilakıyla birlikte, Mısır halkının yaydığı dip dalgayla birlikte bütün bölge yerinden oynadı. Yemen hareketlendi. Ürdün kımıldadı. Suriye bile sessiz sakin oturamıyor.
Muazzam bir halk hareketiyle karşı karşıyayız. Başarıya ulaşması halinde, varacağı yer, benzeyeceği ülke İran değil, Türkiye.
Ve Türkiye, Başbakanı’nın çok net sözleri ve uygun zamanlamasıyla tavrını ortaya koydu ve hiç değilse, bölgede ‘moral üstünlüğü’ eline geçirmiş oldu.
Peki, dün Ankara’daki görüntüler neyin nesi?
Sendikaların bir yasa tasarısını protesto etmesine karşı, güvenlik güçlerinin gösterdiği tepki ne öyle? Biber gazı, tazyikli su, kaldırımlardan sökülen taşlar...
Bilmeyen biri Kahire’nin Tahrir Meydanı ile Ankara’nın Kızılay’ını birbirine karıştırabilir. Garip bir ironi, Ankara’daki çatışmalar Kurtuluş Parkı’nda başladı. Malum, ‘Kurtuluş’un Arapçası ‘Tahrir’.
Ankara’da ‘Tahrir’ görüntüleri...
Ankara’daki çirkin manzarayı, polisin yasadışı bir gösteriye ‘yasal’ müdahalesi olarak tanımlayıp işin içinden sıyrılabilir misiniz?
Mısır konusunda gayet doğru bir tavır alan hükümetin, böylesine görüntüleri Ankara’dan üretmeye ihtiyacı var mıdır?
Türkiye, Mısır değil. Tersine, Türkiye başta Mısır, bütün bölge ülkeleri için bir ‘model’ olarak gösterilirken, Ankara’yı Kahire’ye, Türkiye’yi Mısır’a benzetmenin ‘yönetim aklı’ ile açıklanması mümkün müdür?
Mısır, bugüne dek hiçbir şeyi ortaya koymadıysa, bu bölgenin halklarının özgürlük ve adalete duyduğu susuzluğu yansıttı. Mısır, hiçbir şey değilse, halkın ‘vakarını geri alması devrimi’dir. İnsanlar, vakarları için, onurları, haysiyetleri için “korku duvarı”nı yıktıkları anda, bunun etkisi en az ‘Berlin Duvarı’nın yıkılışının sonuçları gibi olacaktır.
Kahire’den görünen, Mısır’ın son günlerde gösterdiği budur.
Bir ülkede güvenliğin hoyratlığı ve adaletsizlik ‘çürüme’nin en çarpıcı göstergesidir ve Türkiye, Tayyip Erdoğan’ın Hüsnü Mübarek’e “git artık” çağrısı ile elde ettiği ‘moral üstünlüğü’ Ankara’da dünkü Kızılay görüntüleri ile
tahkim edemez.
Türkiye’nin önündeki adalet sınavı
Türkiye’nin önündeki bir büyük sınav da önümüzdeki günlerde verilecek. Pınar Selek davası ile.
Pınar Selek, tam 12 yıldır adalet arıyor. 12 yıl içinde üzerine yüklenen suçtan ötürü, işkenceden geçerek iki buçuk yıl hapis yattı. İki kez beraat etti. Gelgelelim, Hrant Dink’i mahkûm ederek, onun ölümüne giden yola taşları döşeyen ve sonuç olarak AİHM tarafından mahkûm edilmiş olan Yargıtay’ın ilgili daire-since, hakkındaki beraat kararları bozularak, ömür boyu hapse mahkum edilmek isteniyor.
9 Şubat günü 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Pınar Selek için karar verecek. Ya kamu vicdanında çoktan beraat etmiş ve kendisinin de daha önce beraat ettirmiş olduğu Pınar Selek için adaletin yanında yer alacak ya da başta Hrant Dink kararı, kararları AİHM tarafından mahkûm edilmiş olan Yargıtay’ın 9. Dairesi’nin hükmüne uyacak.
Arada muazzam bir fark var; adalet ya da adaletsizlik kadar muazzam bir fark. Türkiye’yi içinden veya dışından ‘hukuk sıkıntısı’na sokacak veya yüzünü ağartacak bir kararın farkı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, daha bir hafta kadar önce bizlere Strasbourg’da Türkiye’de yargının ‘en köhne kurum’ olduğundan yakınıyordu. Türkiye, Ortadoğu’da ‘özgürlük ve adalet patlaması’ yaşandığı bir tarih diliminde, ‘güvenlik güçlerinin hoyratlığı’ ve ‘yargının adalete kayıtsızlığı’yla birlikte yaşayamaz. Yaşamamalıdır.
Çok iyi biliyoruz ki, Türkiye’nin sivil toplum alanında ve yazı dünyasında birçoklarımızın çok yakından tanıdığı Pınar Selek, başına bu ‘hukuksuzluk belası’ sarılmamış olsaydı, bu günlerde Tahrir Meydanı’nda olurdu.
Yüreklerimizin Kahire’deki Tahrir (Kurtuluş) Meydanı’ndakilerle birlikte attığı şu günlerde, Pınar Selek ismi, ülkemizin içine dönük adalet duygularımızın odağında.
Pınar Selek için karar ayın 9’unda. O gün, onunla ‘Tahrir’de buluşmayı umut ediyoruz..
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1038915