Teodora Doni
Yeni Şafak 31.01.2011
Kimilerinin komünist, kimilerinin feminist dediği Pınar Selek bana göre öncelikle kelimenin tam anlamıyla bir "insan" ve ismi gibi yüreği insan sevgisiyle dolu bir pınar, bir sevgi pınarı, bu uğurda mücadele eden, bir sosyolog olarak tüm mesleki birikimini bu yolda harcayan bir kadın... Ancak birçok insan onu mahkeme kayıtlarında olduğu gibi sadece Mısır Çarşısı bombalama eylemi sanığı olarak tanıyor. Yerel mahkemenin hakkında verdiği beraat kararı, Yargıtay 9. Dairesi tarafından bozuldu. Pınar Selek bu kez ömür boyu hapis cezasıyla yargılanıyor ve 9 Şubat 2011 tarihinde de duruşması var.
Hukuka, adalete inancını yitirmeyen herkes gibi ben de yerel mahkemenin beraat kararında direnmesini, ısrar etmesini bekliyor, bunun aksini, büyük bir hayal kırıklığı yaşamayı aklıma getirmek bile istemiyorum. Tüm nesnel delillere, suçsuzluğu açıkça ortada olmasına rağmen yerel mahkeme "Yargıtay haklı, sanık, bombacı ve örgüt üyesi" diyerek Pınar Selek için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası şeklinde bir mahkûmiyet kararı verirse bu gerçekten hepimiz için büyük bir hayal kırıklığı olur. Ondan sonra tek yol olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi süreci kalır ki o da en az 5–6 sene daha Pınar Selek'in sürgüne mahkûm edilmesi demektir.
Hemen belirtmeliyim ki Pınar Selek hakkında etraflıca yazmayı epeydir düşünüyordum ancak araştırdıkça her gün yeni bilgiler ediniyor ve bu yüzden yazmayı sürekli erteliyordum. Ne var ki Pınar Selek'in duruşmasına çok az bir süre kaldı ve bu durum yazmakta acele etmem için tek başına yeterli bir sebep oldu.
Elbette Mısır Çarşısı'ndaki patlamadan dolayı sanık Pınar Selek'in suçsuzluğu kadar varsa asıl suçluların ortaya çıkarılması ve suçtan zarar görenlerin mağduriyetinin giderilmesi, adalet duygusunun vicdanlarda en ufak bir yara almaması son derece önemli... Evet, ben kendi payıma bu yazıyı söz konusu olaydan zarar görmüş ve hayatını kaybetmiş olanlar için de yazıyorum ve gerçeğin ortaya çıkmasını, adaletin tam olarak tecelli etmesini istiyor, suçsuz bir insanı ısrarla suçlu görmenin asıl suçluları korumak olduğuna inanıyorum.
Yargıtay'ın son bozma kararından sonra yazmak için değil de insani bir merakla konuyu, geriye dönük çıkan haberleri, bu haberlere yapılan yorumları tekrar takip etmeye çalıştım çünkü bu dava yıllardır devam ediyor ve ister istemez bazı bilgiler ve ayrıntılar her karardan sonra tekrar gündeme getirilmiyor. Sadece "Mısır Çarşısı bombalama sanıklarından" denilerek o gün çıkan karar yayınlanıyor veya yorumlanıyor. Böyle olunca insanlar Pınar Selek'i bir terörist olarak tanıyor ve tedirgin oluyor, onun asıl kimliğinden ve kişiliğinden habersiz kalıyor.
Dediğim gibi, Yargıtay'ın son bozma kararından sonra konuyu tekrar kendimce araştırdım. Pınar Selek için bir web sayfası açıldığından Mehmet Atak'ın gönderdiği bilgilendirme e-mailli sayesinde haberdar oldum. Daha sonra da bana defalarca e-mail gönderdi Sayın Atak, her seferinde sitede yayınlanan destek veya tanıklık metinlerinden de ekleyerek. Türkiye kamuoyunda farklı mesleklerden tanınmış insanların destek metinlerini okudum ve itiraf etmek zorundayım ki aradığım cevapları bulamadım ta ki yazar Ahmet Şükrü Kılıç'ın "Bir Meryem masumiyeti Pınar Selek" başlıklı metnini görene kadar.
"Komünist, feminist, evliliğe karşı, Kürt sorunuyla ilgileniyor, travestilerle ilgileniyor, tinerci çocuklarla ilgileniyor, meslek sahibi olması için onlara atölye de açtı; bütün aykırılıkları içinde barındırıyor, bütün insanî değerleri yüreğinde taşıyor. Pınar Selek bir Meryem masumiyetinde, yaşadığı çağda her sorun gördüğü alanda bir İsa duyarlığı gösteriyor. Beraat ettiği dava Yargıtay 9. Dairesi tarafından bozuldu, ömür boyu hapsi isteniyor. Korkunç bir iftiranın kurbanı, 4,5 yıl işlemediği bir suçtan dolayı hapis yattı. Kâbus devam ediyor. Bütün raporlar patlamanın nedenini tüp patlaması olarak gösterse de, bazı derin güçler Pınar'ın bombacı olduğuna yargıyı da, halkı da inandırmaya çalışıyor. Ne yargıyı ne de halkı inandırabildiler, iftiralarının hiçbir mesnedi olmasa da, toplumsal karşılığı, insanlık endişesi olan bir azize cezalandırılmak isteniyor. Pınar'ın bu kâbustan kurtulması için eşim ve çocuklarım dua ediyoruz. Allah yardımcısı olsun; iftira atan, komplo düzenleyenler de Allah'ın lanetine uğrasın!" diyordu Ahmet Şükrü Kılıç yazısının son satırlarında.
Ahmet Şükrü Kılıç'ı tanıyorum ve "Dava delisi adamlar" başlıklı yazımda kendisini anlatmıştım. O yazımın başlığından da anlaşılacağı gibi ilginç bir adamdan söz ediyorum. Ki o yazımda da demiştim; "Bir davanın delisi ya da divanesi olanın başına her şey gelebilir ve onlar hiçbir zaman umursamazlar bunları." Tıpkı mahkemelere, hapislere rağmen sevgi mücadelesini sürdüren Pınar Selek gibi, hatta Pınar Selek için Ahmet Şükrü Kılıç'ın dişi versiyonu bir dava divanesi demek hiç de yanlış olmaz.
Ahmet Şükrü Kılıç'la da, Mehmet Atak'la da bu yazıyı yazmadan önce telefonda uzun uzun konuştum. Ahmet Şükrü Kılıç, "bana da öyle bir iftira atılsa hakkımda açılan hakaret ve tazminat davalarına dayanarak benim için de hemen kesin suçlu muamelesi yaparlar" dedi. Mehmet Atak da, "Pınar Selek Türkiye'de 'Beyaz Türk' diye tanımlanan kesimden gelen biri. İyi eğitim almış, kariyer sahibi ve bir Beyaz Türk gibi davranmadı. Şimdi sistem Pınar Selek üzerinden diğer 'Beyaz Türklere' mesaj vermeyi amaçlıyor, bir nevi gözdağı" dedi.
Şimdi hepimizin kendi kendine sorması gerekmez mi, sistem ya da her neyse gözdağı verirken bizim suskunluğumuzdan mı cesaret alıyor. Hiç kimsenin hiçbir zaman sevgi pınarlarını kurutamayacağından şüphemiz mi var. Sevginin, adaletin her yanda özgürce yeniden yeşermesinin artık zamanı gelmedi mi?
http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?t=31.01.2011&y=Teodora_Doni
|
|