Pınar Selek
Şifreyi yüksek sesle söylemek

Benim 13 seneden bu yana bu mevzudan anladığım şudur:

Sistem, “takmış kafaya” Pınar Selek’i.

Yargısıyla, medyasıyla, polisiyle, bir bütün olarak takmış...

Google’lamama gerek olmayacak kadar iyi hatırlıyorum 1998 temmuzunda neler olduğunu.

Mısır Çarşısı’nda büyük bir patlama yaşanmış, hemen açıklayıvermişti dönemin İstanbul Emniyet Müdürü bugünün MHP Milletvekili Hasan Özdemir: “Olaya PKK’lıların yerleştirdiği zaman ayarlı bombanın neden olduğu tesbit edildi.”

Ee madem polis müdürü “tesbit etmişti”, ertesi gün hemen döşeyivermişti gazeteler de manşetleri: “PKK’nın dişi teröristi yakalandı”, “İşte bombacı kız” şeklinde.

Aldılar, içeri tıktılar Sosyolog Pınar Selek’i.

İki küsur sene tutuklu kaldı.

Sonra çıktı ama sistemin işi daha bitmemişti onunla.


13 senede iki kere beraat etti
yargılandığı Ağır Ceza Mahkemesi’nde, hepsi Yargıtay’dan döndü bu kararların.


11 farklı bilirkişi raporu yazıldı
patlamayla ilgili.


Büyük çoğunluğu gaz kaçağı nedeniyle LPG patlaması dedi
bilirkişilerin, birkaç raporda bomba mı gaz kaçağı mı olduğunun belirlenemeyeceği belirtildi.


Emniyet bile önce bomba sonra bomba değil raporu verdi.

Peki, geçen sene Yargıtay Ceza Genel Kurulu “ağırlaştırılmış müebbet verile” buyurup dosyayı yeniden mahkemeye gönderirken gerekçesinde ne diyordu biliyor musunuz?

Şöyle diyordu: “Olayın LPG’den kaynaklandığına dair hiçbir bulgu ele geçirilememiştir, patlamanın Pınar Selek’in hazırlayıp yerleştirdiği bombadan kaynaklandığına dair şüpheye yer olmadığına...”

Hadi memlekette mahkeme denen şey yok, muhakeme de mi yok diye sorarlar adama.


Pınar Selek dosyasını okuyup da, şüpheye yer görmeyenin ya akıl sağlığından şüphe ederim, ya da niyetinden.

Bu nedenle, “sistem kafayı takmış” demekten başka durumu özetleyecek cümle bulamıyorum zaten.

Bir yandan da geçen seneler boyunca, peki neden bu kadar kafayı taktılar ona diye hep düşündüm.

Bu sorunun cevabını yine Pınar Selek’in verdiğini fark ettim sonra.

Mısır Çarşısı komplosu, yaşadığı ağır işkenceler ve cezaevi günlerinin ardından yargılandığı mahkemeye verdiği savunmada şöyle diyordu:


“Oyunun kuralıymış, öğrendim. Eğer şifreyi yüksek sesle söylemeye çalışırsan suçlu ilan edilirsin. Üstelik suçun şifreyi yüksek sesle söylemeye çalışmak olmaz. Tam da senin karşı durduğun, mücadele ettiğin bir tutum sana mal edilir. Örneğin bir rahibeysen fahişelik yapmakla suçlanırsın. Hayatını İslami değerlerin canlı tutulmasına adamış bir insansan, boynuna, içki ya da uyuşturucu tüccarı yaftası asılır. Ya da bir anti-militarist olarak bombacılıkla suçlanırsın. Ve bu öyle kriminal tarzda yapılır ki sen savunmaya itilirsin. Suçlamalar sürekli tekrarlanır, tekrarlanır. Bunlar iddia biçiminde de verilse, çamur izini bırakır ve herkes sana baktığında bu suçlamaları hatırlar. Artık sen asla eski kimliğini sürdüremezsin. Savaş örgütü seni terörize eder ve yeni bir kimlikle milyonların karşısına çıkarır. Ben de bu oyunun kurallarına takıldım...”

Pınar Selek cevabı bulmuş gördüğünüz gibi: Şifreyi yüksek sesle söylemek...

Şimdi 9 şubat günü sistem onunla işinin bitip bitmediğine karar verecek.

Kürt sorununu inceleyen, sokak çocuklarının, tinercilerin, travestilerin hayatını değiştirmeye çalışan, ezilmişlerin, dışlanmışların yanında saf tutan bu sosyologun hayatını karartmaya devam edecek mi, yoksa yeter mi diyecek?


9 şubatta İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi
dava dosyasını son kez ele alacak.

Mahkeme ya daha önce verdiği beraat kararında direnecek, ya da Yargıtay’a uyup ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verecek Selek’e...


[email protected]

 

http://www.taraf.com.tr/demiray-oral/makale-sifreyi-yuksek-sesle-soylemek.htm



Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Mahkeme Süreci Court Process