YARGITAY CEZA GENEL KURULU’NUN (YCGK) PINAR SELEK HAKKINDA AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET HAPİS CEZASI İSTEYEN 09.02.2010 TARİHLİ KARARININ AİHS BAKIMINDAN ELEŞTİRİSİNİN BİR ÖZETİ
1) YCGK gerekçeli kararında, dosya, adil ve doğru bir şekilde özetlenmediği gibi savunma argümanlarına hiç yer verilmemiş, gerçekler çarpıtılmış, dosyadaki davanın sonucunu değiştirecek nitelikteki Pınar Selek lehine olan deliller, hukuka aykırılıklar, sahtelikler ile soruşturma aşamasında ifade alış yöntemi ve usulsüzlüklere ilişkin itirazlar tartışılmayıp yok sayılmış, niçin yok sayıldığı da açıklanmamıştır. YCGK, Mısır çarşısı patlamasının bombadan kaynaklandığını ve P. Selek’in suçlu olduğunu ilan ederken, özellikle sözleşmenin 6.md. deki “adil yargılanma” hakkının bir parçası olan “hukuk devleti” ve “hukukun üstünlüğü” ve buna bağlı “mahkemenin tarafsız ve bağımsız olma”, “silahların eşitliği” “anlaşılır ve gerekçeli olma” ilkelerine, delil ve iddiaları iyi incelemek yükümlülüğüne ve yine sözleşmenin 3.md.sine aykırı hareket etmiştir. Kararda, dosya içeriğine aykırı, hukuki ve bilimsel olmayan iddiaların yer alması, ulusal yargılama sürecinde tarafsızlık ve bağımsızlık ilkesi yerine öncelikle devletin korunması ilkesinin geçerli olduğunu, bu davanın siyasi bir dava haline getirildiğini göstermiştir.
2) YCGK, kararında, patlamayı bombaya dayandırırken, dosyadaki bilirkişi raporlarındaki tespitleri değerlendirmemiştir. Kararda, patlamadan üç yıl sonra Pınar Selek’in tahliyesinin akabinde davanın tarafı olmayan dönemin İçişleri Bakanlığı ve Em. Genel Müd’nün yasal olmayan müdahaleleri ile yerel mahkemenin talebi olmamasına rağmen 13.04.2001 tarihli yazıyla dosyaya bir şekilde koydukları, yasal delil olarak kabul edilmeyen, imzasız ve tarihsiz rapor gerekçe yapılırken, asıl olay tarihinde inceleme yapan Em. Müd’ne bağlı bomba uzmanlarının raporları ve bomba uzmanı başkomiserin 05.07.1999 tarihli duruşmada verdiği bomba bulgusu olmadığına dair ifadesi yok sayılmıştır. Yine aynı kurumların yasal olmayan müdahaleleriyle “yeni bilirkişi oluşturulması” talepleri doğrultusunda alınan muhalefet şerhli, 04.07.2002 rapor dikkate alınmıştır. Ancak bu raporu çürüten raporlardan ve (bu raporun patlamanın menşeinin tespiti konusunda uzmanlıkları olmayan jandarmaların mütalaaları ile hazırlandığına, Emniyetin 3 yıl sonra dosyaya yolladığı rapor ile ekinde yer alan imzasız sahte bir resme dayandığına, deliller üzerinde oynama yapıldığına dair) itirazlardan, olay günü çekilen mermerlerde ezilme olmadığını gösteren resimlerden hiç bahsedilmemiş, tartışılmamıştır. Suç teşkil edilen bu girişimlere göz yumulmuştur. Bu kararla, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesi açıkça ihlal edilmiştir.
3) Kurul, bomba kararını, esas olarak olaydaki tüplerin sağlam olmasına, cesetlerde kükürt çıkmamasına, nitroselüloz artıkları ve nitrik iyonların bulunmasına, hava sirkülasyonun olmasına bağlamıştır. Ancak:
Davanın açılabilmesi için savcılığın görevlendirdiği bombalar konusunda uzman olmayan ekibinin -otopsi raporları tamamlanmadan- hazırladığı 02.11.1998 tarihli raporu eleştiren, çürüten ve nitroselülozun vb. günlük kullanılan birçok başka maddede bulunduğunu, bomba nedeni yapılamayacağını belirten bilimsel rapor ve açıklamalara (İst. Ün. Analitik Kimya Anabilim Dalı Başkanı 15.06.2000 tarihli, İÜ Cerrahpaşa Top Fakültesi Adli Tıp 27.07.2000 tarihli, patlayıcılar konusunda üç uzman profesörün 21 Aralık 2000 tarihli, 10.07.2002 tarihli bilirkişi raporlarına vs.) değinilmemiştir. Dosyadaki bilirkişi raporlarında yer alan havadan ağır olan gaz kaçağının zeminde toplanması nedeniyle ayakta duranlarca solunmamış olması durumu tartışılmamıştır.
Olay yeri tanıklarının ifadelerinde yer alan ve bilirkişi raporlarıyla da sabit olan “patlamadan hemen önce sağanak halinde yağmur yağdığı ve büfenin içinin yağmurdan kaçan insanlarla dolduğu ve önünün de etten duvarla örüldüğü” şeklindeki açıklamalar ile bilirkişi raporlarında yer alan “tüpten sızan gazın havadan ağır olması nedeniyle zemine yakın çevrelerde Hava sirkülasyonunun azaldığı ve bir merkezin oluşacağına” ilişkin tespitler konusunda değerlendirme yapılmamıştır. Niçin değerlendirilmeye alınmadığı açıklanmamıştır.
4) Kararda, olay yerinde (bomba olması halinde oluşan) çukurun bulunmayışını, bombanın dondurma dolabının üzerine bırakılmış veya mermerlerin sağlam maddelerden yapılmış olabileceği varsayımına, mahkemede dinlenmemiş bir tanığın “deniz tarafından patlama gelmiş olabilir” tahmini açıklamasına dayandırılmıştır. Ancak kararda, bilimsel bir veri sunulmadığı gibi dayandırılan gerekçelerin birbirine tamamen zıt oluşu ve nasıl bir bomba olduğu konularında da bir açıklama yapılamamıştır. YCGK, ODTÜ uzmanlarının görüntülü işlem teknolojisiyle hazırladıkları 21.11.2002 tarihli bilirkişi heyeti raporundaki ve diğer teknik bilirkişilerin “patlama merkezinin fırının içinde meydana geldiğine” ilişkin en önemli tespitini tartışmadan, niye dikkate almadığını açıklamadan, uzman olmadığı bir konuda, uzman raporlarını gerekçesiz yok sayarak, bilimsel olmayan ve fizik kurallarına aykırı yorumlarla bomba nitelemesi yapmıştır.
5) YCGK kararında, Özel tüp şirketinin isteği üzerine tüplerin durumu ile sınırlı inceleme yapmasına izin verilen, bomba uzmanı olmayan ve özel LPG(TÜP) satan şirket görevlisi yüksek mühendis tarafından yazılmış bir sayfalık bilimsel olmayan açıklamasını dikkate almıştır. Ancak olayın hemen akabinde Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı bomba uzmanlarının incelemeleri, bombaya ilişkin tek bir bulgu olmadığına dair rapor ve tutanaklar ile patlayıcılar konusunda uzman üniversite hocaların tespitlerinin hiçbiri tartışılmamıştır. Kararda, ayrıca bazı raporların tespitleri çarpıtılarak bomba gerekçesi yapılmıştır. Ör: Kriminal Müdürlüğü’nün 14.07.1998 tarihli raporundaki nitroselüloz artıkların bulunduğuna ilişkin tespitine yer verilirken aynı raporun “inceleme konuları üzerinde herhangi bir bulguya rastlanmamış” şeklindeki son bölümü yok sayılmıştır. Ölüler ve yaralılar dahil olmak üzere, patlama alanında, bombaya ilişkin herhangi bir materyale rastlanmadığı tespitleri tartışılmamıştır.
6) İşkence ve kötü muamele konusunda yeterli ve güvenceli inceleme yapılmadığı gibi bu uygulamalar kararda delil kabul edilerek meşrulaştırılmıştır. Sözleşmenin 3. Md. ihlal edilerek işkence, kötü muamele, cebir ve baskı ile hazırlanan ve hukuka aykırı sahte tutanakların kararda delil olarak kullanılması, yargılamanın bütünü açısından bakıldığında Pınar Selek'in adil yargılama hakkını ihlal etmiştir. Sahte tutulan tutanaklar ile ilgili bir açıklama yapılmamış ve bunların neden dikkate alınmadığına dair hukuken bir cevap verilmemiş, duruşma süreci neredeyse yok sayılmıştır.
7) YCGK kararıyla, “sanıkların savunmasından” anladığı şeyin, sadece soruşturma aşamasındaki avukat yardımından faydalanılmadan işkence ve kötü muamele altında tutulan ifade tutanakları olduğunu ortaya koymuştur. Kurul, ifade tutanaklarının birbiriyle ve dosyadaki maddi olgularla çelişkili oluşları ve sanıklar tarafından duruşmalarda kabul edilmeyişleri hususları ile işkence yakınmalarına hiç değinmemiş, bu hususları neden kabul etmediğini tartışmamıştır. Kararda dosya içeriğine uygun ve adil özetleme yapılmamıştır. Yine kararda, soruşturma aşamasında avukat yardımından yararlandırılmayan Pınar Selek ve diğer sanıklar için “sulh ceza mahkemesinde ifadesi alındı” şeklinde doğru olmayan açıklama yapılmıştır. Oysa o dönem Pınar Selek'in ifade işlemleri, avukat olmaksızın DGM’ne bağlı askeri hakim tarafından gerçekleştirilmiştir. Diğer sanıklar da aynı süreci yaşamışlardır.
8) A. Öztürk’ün soruşturma aşamasındaki işkenceli, avukat yardımından faydalanılmadan alınan “ Mısır Çarşısı’nı Pınar ile birlikte yaptık” şeklindeki ifadesi YCGK kararında, Mısır Çarşısı suçlaması ile Pınar Selek arasında doğrudan kurulan tek bağdır. Oysa soruşturmanın hiçbir aşamasında avukat yardımından faydalandırılmayan A. Öztürk’ün Savcılık aşamasında önce reddettiği 15 dakika sonra tekrar kabul etmek zorunda kaldığı Emniyet Müdürlüğü’nde hazırlanan ek ifade tutanağında Savcılığın imzasının olmayışı, Savcının imzalayacağı yerlerin bu tutanağı hazırlayanlar tarafından işaretlenmiş olması, sanığın hangi koşullarda ifadesinin alındığını, ağır bir suçlamayı reddetmesine bile izin verilmediğini ortaya koymaktadır. Ancak Yargıtay, hukuken geçersiz olan bu ifade tutanağını geçerli kabul etmiş, bu konudaki itirazları hiç tartışmamış ve Öztürk'ün duruşma aşamasındaki özgür iradesiyle verdiği savunmalarını, Pınar’ı tanımadığına ilişkin açıklamalarını yok saymıştır.
9) Kararda ayrıca, A. Öztürk hakkında da açıklama yapılmış ve “kazanılmış hakkı olduğu” belirtilmiştir. Böylece A. Öztürk hakkında aleyhte temyiz yapılmadığından, Mısır Çarşısı patlamasına ilişkin verilen beraat kararı kesinleşmiştir. Sonuçta, “Mısır Çarşısını birlikte yaptık” diyenin beraatı kesinleşirken, bu konuda hiç ifadesi olmayan Pınar Selek hakkında o ifadeye dayanarak “ağır müebbet hapis cezası” istenmiştir. Ortaya çıkan bu adaletsiz sonuç, hiçbir hukuk normuyla açıklanamayacağı gibi vicdanen de kabul edilemez. Ortaya çıkan bir başka sonuç ta, esas olarak Pınar’ın hedef alındığı ve kendisinin mahkum edilmesi için her yolun denendiğidir.
10) Kararda, sanık A. Öztürk’ün halası Ş. Güler’in soruşturma aşamasındaki ifade tutanağı, Pınar Selek için suçlama konusu yapılmıştır. Oysa duruşmada, çevirmen aracılığıyla ifadesi alınan amme tanığı Ş. Güler'in olayları anlatması üzerine, Pınar’ı tanımadığı, hiçbir teşhiste bulunmadığı, Türkçe bilmediği halde kendisine tercümansız, Türkçe ifade tutanağına parmak bastırıldığı ortaya çıkmıştır. YCKG, bu ifadenin hukuken geçersiz ve sahte oluşuna ilişkin itirazlar konusunda tek bir açıklama yapmadan, bu sahte işlemi delil olarak kabul etmiş, Şeker Güler’in duruşmada tercüman aracılığıyla alınan ifadesini yok saymıştır.
11) YCGK, Pınar aleyhine açılan ilk davaya konu olan tutanakların sahteliği ve delillerde tahrifat yapıldığı konusundaki itirazları da kararında irdelememiştir. Örneğin, Pınar ile ilişkilendirilmek istenen ve birçok kişinin girip çıktığı, sanat çalışması yaptığı atölyede bulunduğu iddia edilen patlayıcıların, Pınar ile ilgisi olmayan, kendisi gözaltına alınmadan ve atölye aranmadan önce patlatılmak üzere Emniyetin elinde olduğu Olay yeri inceleme raporuyla ortaya çıkmıştır. Ve yine bu patlayıcılarda başta tespit edilen kahverengi koli bandının yok edilip patlayıcılarla ilgisi olmayan sarı renkli koli bandına dönüştürülerek delillerde tahrifat yapıldığı, aynı rapordan anlaşılmaktadır. Ancak Kurul, Olay yeri inceleme raporunu incelemek ve yapılan itirazları değerlendirmek yerine, yasadışı ve usule aykırı bir şekilde yaratılan, maddi gerçeği aydınlatmayan tutanaklarla ekspertiz raporunu geçerli kabul etmiştir.
12) Birleştirilen her iki iddianamedeki sahtelikler ve hukuka aykırılıklar ile ilgili itirazlar ve sunulan belgeler için tek bir açıklama ve tartışma yapılmamıştır. Savcılık iddianamesinde bile “iki iddianame arasında çelişkiler mevcut olduğu, mahkeme safhasında bu çelişkilerin giderilebileceği” açıklaması yer almak zorunda kalmıştır. Ancak birbirini yalanlayan aynı döneme ait iki iddianamedeki çelişkiler giderilemediği gibi bu konuda cevap aranmamış, hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde olaylar çözülememesine rağmen P. Selek aleyhine karar verilmiştir.