Pınar Selek
Yolgeçen Hanı, ütopyayla verilen siyasi bir cevap
18.11.2012

Pınar Selek’in romanını ele alan etkinlikte romanın farklı katmanlarının zenginliği vurgulandı

Yolgeçen Hanı, ütopyayla verilen siyasi bir cevap



Sosyolog-yazar Pınar Selek’in İletişim Yayınları’ndan çıkan ilk romanı Yol Geçen Hanı , Yol Geçen Hanı’nın Açtığı Kapılar başlığıyla Aslı Güneş ve Karin Karakaşlı’nın konuşmacı olarak katıldığı sohbet toplantısında kent, hayat, siyaset ve edebiyat çerçevesinde ele alındı. 17 Kasım Cumartesi Cezayir salonda düzenlenen etkinlik, 22 Kasım tarihinde görülecek yan duruşma öncesi Hala Tanığız Platformu tarafından Pınar Selekle dayanışma amacıyla düzenlendi.

Romanın, çizdiği bilinçli ütopya ile siyaseten birçok meseleye bir yanıt niteliği taşıdığını söyleyen Aslı Güneş, Yolgeçen Hanı'nda kent meselesini Türkiye edebiyatı içinden yorumladı. Türkiye edebiyatında genelde taşranın güzellemesi yapılırken kentin olumsuzlanması üzerinden bir anlatı oluşturulduğunu, kenti anlatan romancının da pek çıkmadığını, bu anlamda Pınar Selek’in romanının özel bir örnek olduğunu vurgulayan Güneş, “12 Eylül sonrası dağınıklığın, kaosun içinden bütün hikayeler bir mikrokosmos haline getirilip Yedikule mahallesinde buluşuyor ve her bir karakterin hikayesini derli toplu bir hikaye anlatıcısının ağzından ancak bu mahallede dinleyebiliyoruz” diyerek bir masal roman olarak Yolgeçen Hanı’nın 90’ların kenti yağmalayan, deneyimlerin paylaşıldığı mekânlar olarak mahalleleri ortadan kaldıran neoliberal politikalarına bir karşılık olduğunu anlattı.

Yolgeçen Hanının usta-çırak ilişkisi üzerinden alt orta sınıf zanaatkârlar ütopyasını kurarken, gündelik hayat gerçeklerinden kopuk radikal solun da eleştirisini yaptığını belirten Aslı Güneş, mahalle üzerinden kurulan ütopyanın özelliklerini şöyle paylaştı: “Yedikule hiçbir kimliğe ait olmayan, hiç kimsenin olmayan bir mekân, bu anlamda herkesin. Mahalle formunu muhafazakârlıktan çıkarıp her şeyin yaşanacağı yer haline getirmek ütopya gerektirir. Bu ütopyaya varmak için bir politik eleştiri de lazım. Aslında bütün ütopyalar biraz klostrofobiktir. Bundan da kaçınıyor yazar. Yolgeçen Hanı, tekinsizdir. Kimsenin bir yerde kalmadığı, deneyimin sürekli akışkan olduğu bir sokak anlatısı. Söz söyleyen, sözü olan bir roman Yolgeçen Hanı. Türkiye edebiyatında mekâna bu kadar bilinçli müdahale eden bir metin bulmak zor.”

Karin Karakaşlı ise Pınar Selek’in yollarda tamamlanan bu romanın yazılma sürecini anlatarak başladığı konuşmasında, kitabın kahramanlar ve deneyimler arasında bir hiyerarşi kurmayan çoklu yapısını anlatarak “Tıpkı hayatın kendisi gibi bu romanda da her karakterin dönüşme ve dönüştürme gücü var” dedi. Kadın karakterlerin arayışlarındaki farka, yolların bu karakterlere kattığı zenginliğe de değinen Karakaşlı, Selek’in romanında çok değişik dil denemelerini yaptığını sokağın dili kadar müziği de söze dökme becerisi gösterdiğini ifade etti. Karakaşlı, Yolgeçen Hanı’nın en çok da umut, emek ve dayanışma vurgularından etkilendiğini ifade ederek “Yolgeçen Hanı’nı okuduktan sonra kendinizi güçlenmiş hissediyorsunuz. Pınar, umudun verilen değil emekle üretilecek bir şey olduğunu gösteriyor. Yaratılan emekle sahiplenmeye hak kazanılmış ilişkiler var Yolgeçen Hanı'nda. Kurban olmamak mümkün, siz toprağınızı, iyiliğinizi yeşertin diyen bir ses var Pınar'ın önerisinde. Kitapta Pınar'la birlikte olmanın yarattığı genişleme duygusunu ve daha iyi bir insan olabilme ihtimalini hissediyorsunuz” dedi.


İzleyenlerin de katılımıyla devam eden etkinlikte konuşmacılar, Yolgeçen Hanı'nın bildik nostaljik bir mahalle güzellemesi olmadığından hareketle, romanın önerdiği alternatif hayat biçimlerini, kan bağı merkezli geleneksel aile yapısından farklı dayanışma ve var olma modellerini, mekân-insan ilişkisine dair getirdiği önerileri ve birbirinden değişik karakterlerin sunduğu birey olma hikâyelerini hep birlikte paylaştılar.

Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Mahkeme Süreci Court Process