Pınar Selek
“İyi şey ise namus, özgürlük olsun, sevgi olsun, aşk olsun.”

İyi şey ise namus, özgürlük

 olsun, sevgi olsun, aşk olsun.”

 

Nuran Can: Pınar hanım, namus nasıl üretiliyor?

Pınar Selek: Namusun aslında pek çok anlamı var. Birincisi normalde bizim hani iyi özellikleri olan insanlara denilen bir şey çalmaz, etmez, dürüsttür, namusludur gibi. Ama toplumda maalesef, iktidar ilişkileri var. Güçlü olanlar ve güçsüz olanlar var. Ve bütün o değerleri aslında güçlü olanlar üretiyor. Eskiden namuslu dediğin insanlar, işte çalmayan etmeyen insanlar, simdi malı olan, isçilerine parayı zamanında veren gibi insanlar oluyor. Konseptler, anlayışlar degişti. Mesela erkek eğemenlikten bahsediyoruz. Erkek egemenliği, aslında namusun ne olduğunu ögretiyor. İyi olmak, dürüst olmak değil, doğrudan dogruya kadın namus gibi birşey oluyor. Ve aslında “Benim arkadaşımın, kızkardeşimin özgürlüğü benim namusum” diyeceğine, bunun yerine , ona sahip olmak ve onu kapatmak , onun namusu oluyor. Aslında bir erkek namusu – bir eğemen namusu -var ve bu egemen namus aslında kendi eğemenliğini sürdürmeyi namus olarak görüyor. Yani kendi egemenliği biraz zayıflayınca, namusu tehlike altına düştü zannediyor. Şiddet üretiyor, siddetin gerekçesi oluyor. Yani kadın için namus, kapatılma anlamına geliyor, baskı anlamina geliyor, dayak anlamına geliyor, hep kendini kasması anlamına geliyor. İyi şey ise namus, özgürlük olsun, sevgi olsun, aşk olsun.

 Şiddetten söz açtınız: Şiddet sizce nasıl normalleşiyor?

Şiddetin normalleşmesinin  çesitli araçları var. Aslında ben iktidari - İktidar dediğimiz kavramı ,yani erkek eğemenliği, kapitalizm, sömürgecilik - şiddetin normalleşmesi olarak anlıyorum. Şiddetin kurumsallaşmasını  ifade ediyorum. Şiddet ne zaman kurumsallaşırsa, o zaman normalleşir. Çünkü kendi mekanizmalarını  yaratır. Ondan sonra duragan bir hale gelir ve sürekli bir hale gelir. Yani iki tarafta bunu artık kabul eder. Yani,  şiddet, iktidar haline  geldiği zaman normalleşir. Diyelim bir erkek egemenliği mi var, bir devletin, bir ulusun ya da bir sınıfın eğemenliği mi var? Bu eğemenlik ilişkileri kurumsallastığında, artık mekanizmaların araçları olduğunda, artık orada şiddet, düzenli olarak üretilir ve artık bu görünmez olur insanların gözünde.

 Peki bu erkek veya devlet eğemenliğine nasıl karşı gelinebilir?

Birincisi, bunun  çok sistematik bir şiddet olduğunu kabul edecegiz önce. Kolayca yıkılmayacağını göreceğiz. O yüzden, uzun vadeli bir mücadeleyi göze alacağız ve tek boyutlu bir mücadele vermeyeceğiz.Çünkü o, yani sistem ve mekanizmaları,  çok boyutlu üzerimize geliyor. Tek bir mekanizmayı yıkmaya çalışırsan, öbür mekanizamlar üzerine gelir. O yüzden bütün çalışmaların , birbirini beslemesi lazım. Yani sistem karşıtı olmak lazım, sistem karşıtı  bütün çalışmaların birbirini güçlendirmesi, beslemesi, birbirinden haberdar olması ve birbirini desteklemesi lazım. Ben, bütün sistem karşıtı çalışmaların  birbirini gördüğü müddetçe, faydalı olduğunu düşünüyorum. Ama kısa vadeli olmayacak, çabuk yorulmayacağız.

 Medya  senelerdir , Töre Cinayetlerini anlatıyor bize. Dizilere, filmlere bakılırsa, bu  sadece, Kürt halkının    sorunuymuş  gibi görünüyor.

Ben Töre Cinayeti kelimesini kullanmıyorum. Bunu devlet kullanıyor. Biz feministler , bu kelimeyi kabul etmiyoruz. Biz erkek şiddeti diyoruz, erkek şiddetinin  değişik mekanizmaları, sebepleri ve araçları vardır. Ve bu, her olaydan olaya değişir. Genellemeler yapılamaz. Ama bazen ,kollektif şiddet oluyor. Kürtler de ,bu biraz daha fazla. Aile kararıyla yapılan şeyler, biraz daha fazla, ama bu birşey getirmiyor.. Bütün kadın cinayetlerine baktımızda, aile adına işlenen cinayetler,  daha fazla değil. Bireysel öldürmeler daha fazla. Ve o da namus adı altında yapılıyor, ya da namus, gizli bir motif oluyor. Aşk cinayeti altında yapılıyor. Bizce kürtler de,  aile sistemini, aşiret sistemini biraz daha  korumuş bir yapı var. Kendilerini korumak için, daha kapalı kaldılar ister istemez. Onun getirdiği gerçekten gerici bir yapı var, bunu kabul etmek lazım. Ataerkil-patriarkal  bir yapı var. Ama oradaki patriarkal yapı,  İstanbul’daki ya da Trabzon’daki patriarkadan daha kötü, çok siddet üreten bir patriarka değil. Trabzon’daki de aynı şiddeti  üretiyor ama onun yöntemi farklı. Biri , bir aile kararıyla yapıyor , öbüründe , tek başına abi gidip vuruyor, aralarında örgütlenme farkları olduğu için. Ama erkek egemenliği her  yerde var. Sadece araçlarını, silahlarını  farklı seçiyor. Türkiye’de Töre cinayeti diyorlar, sanki cinayetin  töreyle bir ilgisi varmış gibi. Töreyle hiç bir ilgisi yok, bunun direkt  erkek eğemenliğiyle ilgisi var. Çünkü töreyle bağlantılandırdığın  zaman, bir kültürün bir toplumun meselesiymiş gibi algılanıyor. Devlet, mesela töre cinayetlerini , cezalandırmada  ağırlaştırıcı   bir neden yaptı. Töre cinayeti işliyorsan, bu senin cezanı ağırlaştırıyor. Ama mesela aşk cinayeti işliyorsan, hafifletici neden oluyor. Bu tam bir ayrımcılık meselesi oluyor, yani kürtleri bir suçlu olarak görmek. Yani kadın cinayetini kürtler yapar demek. Mesela “Mor çatı”, Türkiye’deki en önemli kadın sğınmaevi  de,  bir açıklama yaptı bu konuda. Bölgede hiç bir fark yok. Biri aile adına öldürüyor, biri bireysel, fark etmiyor yani. Sadece sosyal yapı farkları var arada.

 5 günden beri İsviçre’desiniz. Sizce isviçreli kadınların şiddet sorunları daha mı farklı?

Her toplumun birbirinden farklı sorunları var. Aynı  toplum içinde de, birbirinden ayrı sorunları oluyor. Mesela sınıfsal veya bölgesel olarak, aynı tip işlemiyor zaten. Orada hangi araç geliştiyse orada o araç, kullanılıyor. Şöyle bir farkı var mesela. Buradaki göçmenlerle ve isviçrelilerin aslında özü aynı. Yani ,yine bir erkek şiddeti yaşıyorlar, yine ayrımcılık yaşıyorlar. Ama mesela, türkiyelilerde daha kollektif, daha toplu gelişiyor bu şiddet. Yani aile tarafından, aşiret tarafından örgütleniyor. Ve mesela, namus kelimesi gerekçe oluyor. Aslında isviçreli adamda da. Onun ailesi mailesi yok, o bireyselleşmiş artık, ama, bir birey olarak yapıyor. Bu toplum ona öğretiyor, bir erkek namusu var kafasında. Karısı onu terk ediyor ve o hemen kendi namusuna sahip çıkıp , kadını öldürüyor. Ama o namus demiyor. O diyor ki “aşk cinayeti”, “tutku cinayeti”.

İnsanlar namus deyince, hemen aile cinayeti anlıyorlar. Bu yüzden göçmenlere veriştiriyorlar. Ben bir hafta şunu anlattım: Hayır,  namus bazen gerekçe, bazende gizli neden olabilir. Bazen o neden açık olur bazen gizli,  ama erkek namusu dediğimiz şey çok tehlikeli birşey. Erkek namusu iktidar demek. Erkek namusu, iktidar adı altında her türlü şiddet meşrudur. Ve bu isviçreli adam için bireyselken,  Türkiyeli Ali, Ahmet, Hasan için de aile aracılığıy la olabilir. Dolayısıyla da mekanizma, hangi aracı kullandığın, hangi sekilde örgütlediğin önemli değil. özünde aynı şey bu.

 Neden aileleri onlarca yıldan beri Avrupa’da yaşamalarına rağmen hâlâ „El ne der“ mantığına göre davranıyorlar?

Bu şundan kaynaklı: Buraya geldiklerinde bir ayrımcılık yaşıyorlar zaten ve bambaşka bir kültüre giriyorlar. Aslında kendilerini çok anlamayan kültürle karşı karşıya kalıyorlar. Genelde çalışma , yani yaşam koşulları çok iyi değil.Yani bir yoksulluk var,  akşama kadar çalışmak zorundalar vs. Gerçekten zorluklar içindeler aslında. Böyle ortamlarda,  kendi içlerine daha çok gömülüyorlar ve kendini koruma ihtiyacını  daha çok hissediyorlar, yani daha katılaşıyorlar.

Ben buraya geldiğimde şunu gördüm: Türkiyede’yken daha 50 sene önce hâlâ var olan değerler burada , sanki buzdolabında kalmış gibi. Ama bunu da anlıyorum. İnsanlar, kendilerini korumak için daha da katılaşıyorlar. Bir savunma mekanizması gibi oluyor.

 İki senedir Avrupa ülkeleri arasında gidip geliyorsunuz. Fransızca da biliyorsunuz. Bu iki senede Sosyolog olarak hâlâ faaliyet yürütebiliyor, çalışmalarınıza devam edebiliyormusunuz?

Almanya bana bir yazarlık bursu verdi ve bir dönem orada kaldım. Ama ben hiç birzaman yerimde durmadım. İki tane araştırmanın içine girdim. Strasbourg Üniverstesi’nde simdi iki tane araştırma yürütüyorum. Bir araştırma ekibinin  içinde proje yürütüyorum. Araştırmacı olarak çalışıyorum yani. Yurt dışına çıktığım anda da, bir an bile boş zaman geçirmemeye, her an üretmeye ve ayakta kalmaya  karar verdim. Bir kadın için zor birşey. Tek başına ayakta kalmak , durumunda kaldım. Tabii  dayanışma var,  ama birden bire kendi çevremden, arkadaşlarımdan koptum. Kendi inandıkları  için,  insan ayakta durmayı da ögreniyor. Sen üretince, herkes sana ihtiyaç duyuyor. Birine sosyolog olarak gidiyorsun, öbürüne feminist olarak gidiyorsun, başkasına da başka bir çalışma için gidiyorsun. Yani  bir yerde, fazla , uzun kalmamaya çalışıyorum. Çünkü bu tutuculaşmayı sağlıyor. Bir kaç yerde düzenli çalışmalarım, araştırmalarım sürüyor.  Kitabımın almancaya çevrilmesi de benim için çok heyecan verici. Yani sen ürettiğin zaman, bir kere içinde kötülük birikmiyor. Sürgünü, evin yapıyorsun. Öyle birşey.

 13 yıldır yargılandığınız Mısır Çarşısı  Davası’nda gelişmeler oldu. Eylül ayında İstanbul’daki 9.  Ceza Mahkemesi müebbet ve tecrit cezası istedi.

Devlet bir kan davası sürdürüyor. Bu kan davasını sürdürmesini,  aslında anlayabiliyorum, çünkü savaş koşulları ve bu konsept hâlâ bitmedi. Benim davamın 13 senedir sürmesi, bütün “Demokrasi var” demelerine rağmen, asıl o konseptin sürdüğünü gösteriyor. Bu davada sadece beni cezalandırmak istemediler. Aslında olmamış bir patlama bir de, bir tüp patlamasını . hem benim hem de PKK’nin üzerine atarak;  şunu yapmak istediler: Bir yandan o milliyetçi yükselişi arttırmak istediler o dönem, bir yandan beni de... İşte’ bir taşla iki kuş vuralım’ dediler. Benden vazgeçseler de, “bırakalım bu kızı” deseler de, o katliam üzeri geliştirdikleri milliyetçilik rüzgarıyla hesaplaşmak istemiyorlar bir ihtimalle. Beni daha sistem karşıtı  gördükleri için „bu da yansın“ diyorlar. Bir şekilde bu davayı sürdürüyorlar. Ama biz, hukuk mücadelemize devam ediyoruz. Ben, hukuk mücadelesine inanıyorum herzaman. Bir yandan ayakta duracaksın, çalışmalarina devam edeceksin. Şu anda Türkiye’de değilim buradayım, ama yarın orada da olabilirim. Bakacağım yani.

http://www.arkadas.ch/kadin.htm

Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Pınar Selek
Mahkeme Süreci Court Process